İstanbul Akvaryum - Florya İBB Sosyal Tesisleri

29 Kasım 2012
 İstanbul Akvaryum

Çocukluğumdan kalma görüntülerimde külçe gibi içinde yarısı ölmüş yarısı sağ ama saflaşmış balıklar olan,yosunlar bağlamış ,suyun rengi yeşil ile kahve arasında gidip gelen , hayvan dışkıları içinde yüzen bir akvaryum var.Üstten elimizi sokup balıkları rahatsız ediyoruz,yem atma patlarlar ! lafıyla sağlam bir travma yaşıyoruz.Hayvanlara isim takılmış ama hepsi birbirine benziyor.

Alın siz bir travma daha sizin adınızın konulduğu turuncu japon balığı sabaha ölü bulunuyor.İyi ihtimal arka bahçeye gömülüyor kötü ihtimal tuvalete atılıyor.Sonra bütün balıklar sırayla ölüyor.Akvaryumdaki su boşaltılıyor.Önce içine denizden toplanılan taşlar,deniz kabukları falan konuluyor.Sonra yapay orkideler.Gittikçe toz topluyor işlevsiz akvaryum.Evde artık yeri yok,önceden kömürlük olan şimdilerde kiler olan yere gönderiliyor. Nasıl samiyetsiz bir hale geliyor,kafanızda çakılıp kalmış bir akvaryum oluşuveriyor.Bundan sonra hayatınız boyunca akvaryum olan evlerde bir huzursuzluk yaşıyorsunuz.Akvaryum zihninizde terkedilmişlik,vazgeçilmişlik,yaşanmamışlıkla eşleşiyor.



Manyak değilim :) sadece kavramların çağrışımlarına inanırım.Akvaryum sevmem ben ,akvaryuma giren eninde sonunda hatta en acilinden ölür.Bütün bu duygularımdan sebep İstanbul'un ilk akvaryumuna gitmedim.
Hem akvaryuma gidecek hemde üstüne para verecektim.Denizde şnorknel ile balık kovalamak için deliren ben ,camın içinde görmek istemiyordum balıkları.Neticede gitmedik,sonra İstanbul Akvaryum açıldı ilk günler ücretsizdi galiba yorumlar çok iyiydi.Ama niye mesafeliydim,sanırım açılışından bir yıl sonra ramazanın geçmek bilmeyen oruçlu günlerinden birinde gitmeye karar verdik.İnternetten alınan biletlerde %25 gibi bir indirimi de görünce iki kişi 40 tl gibi rakama geldi.

İstanbul Akvaryuma sağlam bir yatırım yapıldığı aşikar,ziyaretçilerin büyük bir kısmı turist,havaalanın da yakın olmasından dolayı çoğu kişi uçağa binmeden önce son ziyaretini buraya yapıyor.Yanına hemen bir avm kondurulmuş,biz gittiğimizde henüz inşaat aşamasıdaydı ama belli ki o da turist odaklı.Akvaryumdan manzara bir harika saatlerce bakılabilir,dalıp salıp gidilebilir.Deniz manzarası olan bir akvaryum ? Otopark ücretli bu yüzden insanlar yollara park ediyor.İçerde Sütiş var biz gittiğimizde oruçlu olduğumuz için krizlere girdik.Öyle güzel bir noktaya yerleştirmişler ki görmeden geçemiyorsunuz,Sütiş'in ne kadar başarılı bir restaurant olduğu konusunda açıklama yapmama gerek yok sanırım.




Akvaryum'u çeşitli bölümlere ayırmışlar.Her bölüme ait balıkları o bölümlerde gözlemleyebilir,İnokslardan gerekli bilgileri alabilirsiniz.Gezinme alanı geniş olduğu için yorulacağınız düşünülmüş elbette o yüzden sıkça oturma yerleri var.Camın kenarına oturup köpek balıklarını izleyebiliyorsunuz saatlerce..İnsanın aklına ne varsa yok olup gidiyor,Balık işte ne olabilir ki ,en fazla ne görebiliriz ki diyebilirsiniz.Işıklandırma ve atmosfer öyle güzel ki sürekli bir cazibe yaratılmış.Üstelik 1500 çeşit balıktan bahsediyoruz,tam bir görsel şölen.



Çeşit çeşit renk renk,ramazan ayı olmasından mıdır cidden kendimi kaybedecek kadar etkilenmemden midir bilemem.Defalarca Allah dedim nasıl yaratmış bu renkler gerçek olamaz,bunu yaratana inanmayan bir insan olamaz.Deniz böcekleri,mercanlar,denize ait türlü türlü hayvanlar bitkiler tam bir görsel şölen! Çoğu alanda büyüteç sistemi olduğu için canlıları derinlemesine inceleyebiliyorsunuz.Akvaryum'da Yağmur Ormanları diye nitelendirilen bir alanda var çıkıştan önceki son bölüm.Yağmur ormanı havası yaratmaya çalışmışlar,nemli,yapış yapış,tehlikeli hayvanlar.Biraz ittirme bir bölüm gibi olmuş ama elbette ilgisini çekenlerde vardır.


Çocukların delirme aşamasına geldiklerini ayrıca belirtmek istiyorum,ben bu kadar mutlu çocuğu bir arada görmedim.Fotoğraf çekemedim,aslında çekmedim.Kendimi kaybettim bende çocuklar gibi bir oraya bir buraya saldırdım.Fotoğraf çekmek anı kaçırmak olacaktı,yapamadım.Tamamen gezmemiz sanırım üç saati buldu,yüzümde kocaman bir gülümse ile ayrıldım.Akvaryum kelimesinin zihnimdeki görüntüsü değişti.İlginçtir aynı gün rüyadam bütün gece balıklarla birlikte yüzdüm,sabah uyandığımda bile mutluydum.

Kendinize bir iyilik yapın mutlaka İstanbul Akvaryum'a gidin,çocuğunuz var ise geç bile kaldınız çoktan gitmeliydiniz.Güzel bir internet siteleri var İstanbul Akvaryum


Florya İbb Sosyal Tesisleri

Zat_ı muhteremle güneye taşınma planları yapıyorduk birgün.Emekli olacaktık güneyden ev alacaktık,çocuklarımız çoktan yuvalarını kurmuş olacaktı.Yazları yanımıza geleceklerdi falan .. İşte tam bu planları yaparken zat_ı muhterem birden garip bir laf etti dondum kaldım.İstanbul'a gelen herkes birgün memleketine gitmeyi hayal eder,eninde sonunda döner ama tabutu gider dedi.
Böyle arızalı lafların insanı değildir ama üniversite bahanesiyle İstanbul'a gelmiş bir Akdeniz insanı nefret ediyor İstanbul'dan.Ama kopamıyorda her gidişte kaçarak uzaklaşırken her dönüşte köprüden İstanbul'a şöyle bir bakıp dünyanın merkezi bence burası diyor.Sonraki ay yine nefret ediyor İstanbul'dan,böyle ilginç bir ilişkileri var.

Ben lafı niye buraya getirdim ki acaba ? Konuşurken de böyleyim ben biliyor musunuz ? Ne laflar bitiyor ne anlatacaklar,iyi mi kötü mü bilemem ama yanımda kimse sıkılmaz.Sus demez kimse bana ,susmam ki :)

İstanbul'dan usanıp yine İstanbul'a sığınmak istediğimizde Florya'ya kaçıyoruz hemen.Evimize çok yakın.Her geçen gün kalabalıklaşıyor evet,hergün tanımadığım zilyon tane millet insanı görüyorum.Zaten sığışamadığımız tesis hepimize dar geliyor ama gitmekten vazgeçmiyoruz.Güzel bir alana kurulmuş,aslında bu taraflarda oturan herkes bilir.Düğün mekanıdır çünkü mutlaka bir düğüne gidilmişliği vardır. Biz sevgiliyken giderdik,niyeyse hep soğuk olurdu hava , hep kar yağardı,cam kenarına otururduk biraz üşürdük sıcak birşeyler içerdik.Güzel günlerdi..

Tesis kalabalık derken tam olarak anlatayım girmek için bir saat beklemişliğimiz vardır.Park etmek için de aynı süreyi katarsak başlarım tesisine diyebilirsiniz ama öyle olmuyor işte.
Restaurantı çok iyi öncelikle fiyatları çok uygun,o yoğunluğa rağmen güleryüzlü bir hizmet var.
Son gittiğimizde hayatımın en güzel balık çorbasını içmiştim,tek bir çorba ile doymuş patlamıştım.Menü geniş ve yemekler lezzetli.Garip garip tatlıları var,onlarda güzel,manzarada güzel.



Yalnız rezervasyon yok,gidiyorsunuz bir liste var oraya adınızı ,telefonunuzu yazdırıyorsunuz sonra telefonunuza bir mesaj geliyor,buyrun gelin yeriniz hazır diye.Mesaj ne kadar süre sonra geliyor derseniz Allah bilir :) 60dk az olmaz üst limit yok :)Biz kışın gittiğimizde önce adımızı yazdırır sonra uzuuuun bir yürüyüş yaparız.O arada mesaj gelir ve yemeğe gideriz.Yazın ise durum farklı çoğunlukla yemeği yemiş olarak geliriz.Yine uzun yürüyüşler yaparız,sonra bank kovalamaca yaşanır,oturur güneşin batışını izleriz sonra etrafa atılan çekirdek kabuklarına söyleniriz.Yürümeyi yeni öğrenen çocukları izleriz.Ramazan ayında ise kapanma saatine yakın gidilir,sahura kadar oturulur hatta sahur yapılır.Çok eğlenceli .Bir de ne zaman gitsek kafeterya bölümde bir masada tek başına Kadir Topbaş pasta yerken görüyoruz.Pastası mı meşhur,başkan pastayı çok  mu sever bilemedim.

Yaz akşamları bitti ama kışın kat kat giyinip yürümek sonra güzel bir yemek yemek de güzel olabilir.Ayrıca yukarda bahsi geçen  Florya ve diğer tesislere ulaşmak için İbb Sosyal Tesisleri




Şark Dişçisi

27 Kasım 2012
Son tiyatro izleme arzum İstanbul trafiğine takılmıştı.Trafiksiz 20 dk trafik ile 80 dakika süren o yol 100dk sürdü.Keşke tiyatroya gitmek için başka bir il seçseydik Bursa'da bir oyuna mesela , kesin yetişirdik ! Harbiye'de güzel bir oyun vardı ama trafik de vardı,yetişemedik, biz o günü İstiklal'de saf saf turlayan Araplarla birlikte geçirdik.Bir deneme daha yapmalıydım ,vazgeçmemeliydim.Bu sefer Harbiye değil Kağıthaneyi seçtim.Kağıthane Sadabat Sahnesinde "Şark Dişçisi" adlı oyun vardı.Methini çok duydum ama bu benim için olumlu olduğu kadar olumsuz da bir durum.Görsel sanatlarda bir üstad bir eseri beğendiği zaman mevzudan pek anlamayanlar onun yolundan gidip altını dolduruyor.Yani o beğenmiş bende beğendim,bende anlıyorum bu işten duygusu.Korktuğum gibi de olabilirdi, keyifli de olabilirdi gitmeden bilemezdik.

Sevil Akı'nın canlandırdığı "Marta"


Şark Dişçisi Taparnigos
 Öncelikle Sadabat Sahnesinden bahsetmek istiyorum.Ufak bir sahne ama sahne hakimiyetiniz iyi,mimikler,hareketler kolaylıkla görülebiliyor küçük olmasının avantajları.Ama yine küçük olmasının ses açısından dezavantajları da oldu. Müzikal bir oyun izledik ve ses gerçekten zaman zaman rahatsız edici bir boyuta ulaştı.Koltuklar dar değil ya daşöyle diyelim daha darlarını gördüm.Fakat havasız yahu herşeyi yaptık da şu havalandırma işini bir türlü halledemedik bir türlü.Trilyon yatırıp yapılan bir sürü yerde yine havasız yine havasız.Lokasyon olarak iyi mi kötü mü bilemedim,korkunç bir trafik var o bölgede bilmiyorum belki de cumartesi diye öyleydi.



Kısaca oyundan bahsedersek en kolay yol İbb Şehir Tiyatroları sayfasından aldığım özet olacak;
Tarihin belirsiz bir zamanından çıkıp gelen gezici bir tiyatro kumpanyası,19. yüzyıl Osmanlı mizah yazınının en önemli kalemlerinden olan Hagop Baronyan'ın eğlenceli komedisini; müzikli, danslı, şenlikli bir gösteriyle bugünün seyircisiyle buluşturuyor ve zamanın İstanbul Ermenileri arasında geçen; birbirini aldatan eşlerin, kavuşamayan aşıkların hikayesini konu alan oyunla, izleyenleri bir arada güldüğümüz zamanları hatırlamaya davet ediyor

Oyun hızlı başladı birden sanki dünya değiştirdik.Hepimizi etkisi altına aldı.Bu hayal dünyası durumundan aslında pek hoşlanmadım atmosfer güzeldi ama 3,5 saati böyle geçiremezdim.Ama bir süre sonra bizden oldu oyun,bize benziyordu,hep yaşadıklarımız,gözlemlediklerimiz hiciv edilmişti.Üstelik oyuncular oyuna dahil olması için çaba içindeydi.Oyunun uzun olduğunu söylememiştim değil mi ? Bu kadar uzun olması sizi korkutmasın eğer havalandırma sorunu olmasaydı,başım ağrımasaydı,eminim hiç daralmayacaktım.Açık havada izlemiş arkadaşım daha iyi olduğunu anlattı.

-Dekor sadeydi ama güzel kullanıldı,sahne içinde gezen ibb görevlileri biraz akışı bozuyordu ama ..

-Kostüm ,diyecek laf yok defalarca ödül almış,kostüm oyundan gözünüzü alamamanızın temel sebebi.

-Konuşmaları oldukça sempatikti,ermenice özünden nasıl konuşuluyor tam bilmiyorum ama bana sıcak geldi.

-Çağlar Çorumlu , güldüğüm bütün sahneler genelde onun olduğu sahnelerdi,sahnede olmadığı vakit özledim..

-Sevinç Erbulak'ın ne gibi bir artısı vardı çözemedim,ortada bir performans yoktu,dikkatimi dahi çekmedi.

-Elbette bir ekip işi oyun ,adının Sevil Akı olduğunu öğrendiğim Dişçi'nin yaşlı cadaloz eşi Marta'nın performansı da bir harikaydı.

-Yönetmen son yılların gözdesi Engin Alkan,geçen sezon Tarla Kuşuydu Juliet
-Ve orkestra çok başarılıydı,gizli kahramanlar en çok onları alkışladım.

-Işık konusunu da es geçemem , ışıklandırma da etkileyiciydi.

Sonuç olarak  bu referans ile yeni bir müzikal oyun için biletimizi aldım bile.Yalnız acele edin.Koltuklar hızla doluyor bu oyun için 28 gün önceden bilet almıştım ! Bilet için.. Şark Dişçisine gidin ,gülün,üç saatliğine bütün sıkıntılarınızdan arının.

Öptüm Seni Caanımmmm ... [ oyuna gidenler anlayacaktır :) ]


Haftasonu Kaçamağı : Edirne

20 Kasım 2012
Üzerinden yaklaşık iki ay geçti.Yazmasam yaz tatilinin makus talihine dönecek ve kısmen unutup gideceğim herşeyi.O yüzden yazmak gerek hem de mevsimler kışa dönünce insan nereye gideceğini şaşırıyor.Kışın yapılacak ufak bir gezi için güzel bir alternatif Edirne...
Aslında Edirne gezisini Ramazan ayı için planlamıştım .Kafamda tabii ben kafamda hertürlü planı yapıp zat_ı muhteremi dürtüklemeye başlıyorum alttan alttan.Ramazan ayında belki sıcaktan belki açlıktan zor geçince iptal oldu ister istemez..

Ben yalnızlığa alışkın bir tipim.Tek başıma haftalar geçirsem gık demem.Tek çocuk olmanın ender faydalarından biri de budur.Yalnızlık sizin arkadaşınızdır,arkadaş canlısı böyle sosyal bir tip olmama rağmen kendi kendime de yetebiliyorum.Ama geziler öyle değil,arkadaşla daha keyifli oluyor.Bizimki de öyle oldu.Güzel bir geziydi,Kapadokya gezisini de birlikte yaptığımız arkadaşlarımızlaydık.Aslında eş durumundan arkadaşız Farfalle ile , karı-koca çok tatlı insanlar onlarla birlikte vakit geçirmek oldukça keyifli.


Selimiye'den uzun uzun bahsetmek istemiyorum.Her türlü internet sitesinden bulabileceğiniz detayları buraya yazmanın bir anlamı olmayacak.Özetle Selimiye II. Selim'in Mimar Sinan'a yaptırdığı Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerinden biri. Mimar Sinan" ustalık eserim " dese de ben yine de Süleymaniye Camii derim.Camiler arası tercih yapmak garip gibi görünse de Selimiye beni Süleymaniye kadar etkilemedi.Elbette mimari açıdan yazılacak sayfalar dolusu şey vardır ama gelin görün ki mimar değilim.Kaldı ki bizim halkımız duygu insanıdır teknik açıdan hiçbirşey anlatamazsınız.Gidip görmeniz lazım,yapıların da ruhunun olduğunu bilmeniz lazım,sizi avucuna alan herhangi bir yapı bilin ki güzel bir yapıdır.Bazen bir camii bazen cumbalı bir ev bazen bir şapel aynı hissi uyandırabilir.

Edirne'yi nasıl hayal ediyorsunuz bilmiyorum.Ama ben tam da hayal ettiğim bir şehir buldum.Tam da hayal ettiğim gibi onca tarihi değerine rağmen kaderine terkedilmişti.Güzel bir çehresi var.Merkezden ibaret değil birden doku barındırıyor.Karağaç,Nehir ve çevresi,Kırkpınar vakit geçirmek isterseniz seçenek çok. Fakat bunları kullanmamak için herşeyi yapmışlar. Şehre geldiğimiz ilk an fellik fellik otopark aradık.Vardı elbette ama değnekçiler falan vardı.Nihayet Selimiye'ye çok yakın bir otoparka park ettik ancak bu sefer de romanların ilgisine maruz kaldık.Ne bir zabıta ne bir polis hiçbirşey yok.Romanlar şehri ele geçirmiş atlarını koşturuyorlar.Güvenlik sıfır buna rağmen şehirde Türk bulmak zor Yunan turistler ağırlıkta.Bu derme çatma şehri ziyaret etmeye geliyorlar.Çünkü gerçekten güzel bir şehir.

Bunun yanısıra Edirne yaşayan bir şehir.Sürekli bir hareket var,gecesini de görünce buna karar verdik.Bir yerlerden sürekli bir müzik sesi geliyor,kafanızı kaldırıyorsunuz muhteşem camiiler,adımbaşı insanı tahrik eden ciğer kokusu,bir koşuşturma,gecenin ilerlemesine rağmen o meşhur Saraçlar caddesinde sohbet eden halk..









Edirne Arkeoloji Müzesi

Boğazlıyım,yapacak birşey yok.Yemek yemekten zevk alıyorum ,yeni şeyler denemeye ise bayılıyorum.Edirne'nin tava ciğerini elbette daha önce duymuştum.Etobur bir insan olmama rağmen ciğeri yılda belki bir defa yerim Fakat... Edirne'de yapılan  adı tava ciğeri olan o şey kesinlikle ciğer değil ,et !
Şimdi yazarken bile tekrar yemek arzusundayım. Biz yaptığımız arşatırmalar neticesinde Ciğerci Niyazi Usta'da karar kıldık. Peki ya o biberler ? Elbette çok acı garip bir şekilde yemeğe devam ediyorsunuz. Niyazi Usta doğru bir kararmış çok fazla seçenek var Edirne 'de ciğerciden bol birşey yok.Ama riske girmemek adına doğru bir tercih üstelik fiyat uygun dört kişi tatlısı vs derken 60 tl  gibi bir rakam ödedik ki, bu lezzet-fiyat eğrisine bakarsak bedava bir zevk oldu bizim için. Bu arada tatlı Hayrabolu tatlısı pek sevmedim tatlı soğuk üstüne sıcak tahin döküyorlar.


                      

Su birikintisi bile çekiyorken beni nehir görmek coşturdu diyebilirim.Ama bahar aylarında değiliz.Yaz da bitmek bilmiyor bu yüzden kuraktı Meriç hatta en kurak zamanıydı galiba.. Olsun yine de çok güzeldi,dalıp dalıp gitmelikti. Meriç köprüsü araç trafiğine açık ,yayalarda kullanıyor hatta keşke sadece yayalar kullansa ne güzel olur. Köprüde şöyle bir yürümesek olmazdı.Zamanlamayı iyi ayarladık akşam saatlerine denk getirdik. Meriç Nehrinin yanında bir sürü restaurant var.Ama bir standart tutturmuş değiller çoğu düğün salonu kıvamında sonradan cafe olmuş.İlk girdiğimiz yerlerde restaurantın içinde mangal yapılıyordu :) Böyle dumanlar üstünüze üstünüze geliyor kimse garipsemiyordu bizde mi bir gariplik var bilemedim. Sonra burayı bulduk.Sakin,kendi halinde ama cici biryer öyle sakin ki zat_ı muhterem oracıkta kestirdi hemencik  :)


Meriç Köprüsü


Edirne'de bir gece..

Edirne'de görülecek birden fazla yer olduğunu belirtmiştik.Lozan Anıtı bunlardan biri Lozan Antlaşmasının anısına dikilmiş. Karaağaç ise ayrıca vakit ayırılması gereken bir yer ilginç bir şekilde  oldukça kalabalık sanki şehrin bir kısmı buraya bölünmüş gibi tarihi Tren İstanyonu  bu bölgede.Bir film seti gibiydi Karaağaç sonbahar birazcık soğuk olmuştu akşama doğru.Günü güzel bölmüştük , şehrin en güzel saatlerini Karağaç'da tabiri caizce romantik bir şekilde geçirdik.
Beyazıt Külliyesini'de unutmamak gerek . Külliye döneminde bir sağlık merkezi olarak kullanılıyormuş. Şimdilerde müze olarak kullanılıyor.Hatta Avrupa Konseyinden müze ödülü bile almış.Mumyalarla size o atmosferi yaşatmaya çalışıyorlar.Tedavi yöntemleri ilginizi çekiyor.Başka milletlerlerden de insanlar burayı ziyarete gelirmiş.Büyük bir üniversite hastanesi düşünün.Hem eğitim hem hizmet birarada.Aslında en önemli kısmı tedavi yöntemleri müzik ile ruh hastalarını tedavi ediyorlarmış.O dönemde Avrupa'da  ruh hastası insanlar içlerine şeytan girdi diye yakılırken,ecdadımızın durumu ortada  ...


Akşam yine ciğer yiyelim dedik.Fakat bizim niyazi usta kapatmıştı.Aslında işin garibi hiçbirimiz tam olarak acıkmamıştık.Kıvranıp duruyorduk.Aklımızda kalan bir yer daha vardı  Edirneli Köfteci Osman ,uzun bir süre onu aradık durduk çünkü onunda bir sürü aynı adı taşıyan çakmaları vardı.Nihayet bulduk bu arada Edirneyi karış karış öğrendik artık şehri yıllardır orada yaşıyormuşuz gibi geziyorduk.Köftenin ne özelliği var bilmiyorum aynı köfteyi evde bende yapıyorum.Ciğer belli ki zaman zaman sıkmış Edirnelileri onlarda başka bir çeşit olsun diye köfteyi seçmişler.Hiçbir özelliği yok.

Akşam bir de otel aksiyonu yaşadık.Yanımıza valizlerimizi almıştık ama Edirne'de kalacağımızdan emin değildik.Bir sürü otel arasından bize en uygun olanını bulduk.Yine arkadaşlarla yanyana odalarda kaldık :) Niyeyse bunu seviyorum böyle başka bir şehirde güvende hissediyorum galiba bu yolla. Efe Otel'de kaldık,memnun da kaldık.Sabah bizi güzel bir kahvaltı bekliyordu.Ama başka bir seçenek daha isterseniz Antik Otel'i de önerebilirim.Bir de pazarlık etkisini unutmayın otelde pazarlık mı yapılırmış diyenleri duyar gibiyim ama ben resturant dışında her yerde pazarlık yaparım üstelik zevkle bir zararını da görmedim :)


Dupnisa  Mağarası

Ertesi gün İstanbul'a dönmek için geldiğimiz yolu tercih etmedik.Yolu epeyce uzattık .Dupnisa Mağarası  vardı hedefimizde Kırklareli Demirköy ilçesinde bulunuyor mağara fakat biz ulaşmakta güçlük çektik.Yol git git bitmiyor,gelip giden bir araç yok.Korku senaryoları üretmeye başlamıştık ki sonra eğlenceli bir hale geldi yol.Mağaraya vardığımız da bir hareketlilik başladı.Düşündüğümüz gibi değildi kalabalık bile sayılabilirdi.

3-4 milyon yıllık bir mağara olduğu sanılıyor,kuru ve sulu olmak üzere iki ayrı bölümü var.İçinde yarasalar varmış sanırım gördük birkaç tane tam emin değilim ama.. Hatta mağara kışın yarasaların üreme döneminde kapatılıyormuş.

Mağaraya girdiğimizde küçük bir şok yaşadık.Buzzz gibiydi,ne olduğumuzu şaşırdık.Asıl hareketlilik mağarayı gezip bitirince yaşadık.Bir çıkış var elbette ancak bizimle birlikte giren herkes çıkıştan geri
dönüyor geldiği yoldan mağarayı içerden dolanıyor.Fakat bizde maceraperest iki koca kişisi olunca işler karıştı.İnat ettiler çıkış yerimiz böyle dağınbaşıydı tabiri caizse.Dağbaşında ayı mı çıkar yılan mı tıslar derken arabaya ulaşabildik.Dağ keçileri kıskanırdı hallerimizi öyle bir orman gezisi oldu ama güzel de anı oldu.

 




Dönüşte İğneada yolunda saptık nasıl böyle bir hata yaptık bilmiyorum :) İğneada'nın terkedilmişliğine mi yanayım,yolun yaklaşık 4 saat süremesine mi,koskoca iğneada'da yemek yenecek doğru dürüst bir yer olmamasına mı neye yanayım bilemiyorum.Hayatım boyunca bu kadar yeşili bir arada görmedim.Yol boyunca ormanın içinden gidiyorsunuz.Istranca Dağlarını aştık yeşilin her tonu ,bayıltacak seviyede oksijen bu da güzel bir deneyim oldu. İğneada'dan hoşlanmadım evet ama yaz sezonunun geçmiş olmasının etkisi vardı sanırım.Gerçi yaz da olsa gitmem İğneadaya bir tek otel kalanı pansiyon,apart bizim tatil anlayışımıza hitap etmiyor.Ama deniz uçsuz bucaksız elbette tertemiz,kum da güzel ve tahmin edemeyeceğiniz kadar deniz kabuğu var.Topladık birazcık hatta kendime yüzük bile buldum en doğalından  :)

Allah sağlık versin,para versin,huzur versin hep gezelim olmaz mı ? İnsanlar zenginlik hayalleri kurar ya işte şu arabayı alacağım şu evde oturacağım gibi benim derdim sadece "yeni " yerler görmek..
Related Posts with Thumbnails