Sobeeeeeeeeeeeeeeeeeee!

26 Eylül 2008
hani miniciktik herkesin anket defteri vardı.. sınıftaki herkese o defteri doldurtturur sonrasında da onları okur eğlenirdik..sanırım amaç birbirimizi yakından tanımaktı! işte o yıllardan kalma bir sobeyle karşı karşıyayım..

sevgili babegazelle beni sobelemiş..

bu sobe beni geçmişe götürdü.. öyle ki,bu entresan anketlerden yaptığım bir arkadaşımın evine gittim bu yaz.. ve derinlere gömülmüş olan o anket defterini çıkardık ortaya.. denemenizi hiç tavsiye etmem,korkunç gerçeklerle yüzleşiyorsunuz! muhtemelen ilkokul 5. sınıf hadi olmadı hazırlık sınıfı,ikisinden biri..

soru: gitmek istediğiniz üniversite?
odtü-hukuk???
teknik üniversitede hukuk okuma arzusuna bakın hele :P

soru: en sevdiğiniz sanatçı?
ati!
ati kim Allah aşkına kim ati?? kabus gibi ya? müzik zevkimin içine edeler..

hoşlandığınız biri var mı?
var ama o bilmiyor,bu anketin sahibi biliyor..bilmiyorum belki o da biliyordur..dün sınıfın kapısından baktı gitti duygu bana bakmaya geldiğini söylüyor.. ama bence kardeşine bakmaya geldi..
çok karışıkmış kafam :P

"bu anketin sahibi"anket içinde en çok geçen kelimedir o dönem.. bu anketin sahibini çok seviyorum,bu anketin sahibi bugün ağladı.,bu anketin sahibi çok gıcık vb gibi.. inceden bir dokundurma:)
neyse sobeye dönelim başlıyoruz...

Soru 1:İsminiz?
bu soruya benim daimi okuyucularımın çattttt diye cevap vereceğini umarak cevap verme nezaketinde bile bulunmuyorum..ben çok merak ettim diyen arkadaşlar azıcık kurcalarlarsa blogun içinde bulacaktır..

Soru 2: Nerelisiniz?

hmm,nereliyim..aslında oldum olası beni gerer bu nerelisin mevzusu.memleket üzerinden yakınlık kurmak isteyenler bana hep ilginç gelmiştir.."heyyttt be hemşehrim" diyenler genelde sonradan güzelce canınızı yakarlar.. yılda sadece bir kez gidip gitmediğim bir şehre oralıyım demek ne kadar doğru bilmiyorum ama sivaslıyım.. hatta koordinat vereyim tam çünkükimileri karadenizli olduğumu iddia ediyor..orduya 30km kadar bir mesafede aile büyüklerinin mezarlarına sahiplik eden,tahminlerime göre kimsenin 70 yaşına gelmeden kasabanın içine kabul edilmediği bir yerliyim..

Soru 3: Yaşadığınız Yer?

enteresan bir şekilde anketin berbat ilerlediği hissiyatı içerisindeyim.. ben nerede yaşıyorsam orası benim yaşadığım yer. komik bir cümle mi oldu ,hayır? yaşadığım yer..her zaman yaşadığımı hissettiğim yer olmuyor.. bazen ruhum başka yerde ben başka yerde oluyorum..uzunca bir süredir bir yerde yaşayan herkese ara ara olur bu hisler.. değişik şehirler de geçti ömrümün son 5-6 yılı ve ben hala nerede yaşayabildiğimi öğrenemedim..?

Soru 4: Mesleğiniz?
bu soruya bloggerim diye cevap verip,anketin bütün havasını kaçırmak vardı ama neyse.. akademik eğitimiyle kamuyu yönetemese de ailesini,arkadaşlarını ve en önemlisi sevgilisini hatta becerebilse kendisini yönetmeye çalışan bir idareciyim..ek olarak pek merak ettiği ilişkiler üzerine halkla ilişkilere kafayı takmış bir çakma halkla ilişkilerciyim..


ama gerçeklere gelirsek ki acı; ev kızıyım.. bir de mülakat analiz uzmanı,ik yöneticisi profili çıkarma yeteneklisi..

Soru 5 : Hobileriniz?
hobi sorusu da komiktir ya,bunlar tamamen yurtdışından ithal laflardır. ne bileyim bizde hobi dedin mi? erkekler futbol oynuyorum,halı saha maç yapıyorum der kızlarda benim gibi takı yapıyorum,işte müzik dinliyorum,kitap okuyorum falan gibi aslında pek de bişeye benzemeyen şeyler söyler.. ülkenin sosyo-ekonomik yapısı hobilere pek uygun değil..


hobi dediğimiz şey kendini eğlemekse; benim hobim kavga.kavga ettim mi rahatlarım ben,iletişim yani daha açık bir dille.. hobim insanlarla iletişim kurmak.. daha yakın olduklarımla da kavga etmek.. kavga ederek birbirini tanımak yakınlaşmak..



Soru 6: Evli misiniz?

değilim,henüz biri kendini bu yanlış düzene kurban etmedi.. ya da bıktım artık bu hayattan kendimi ehlileştirmek için kendimi bir manyağa adayacağım,onun bana yaptığı işkencelere dayanarak budaya ulaşacağım falan diyen bir budistte çıkmadı.. çatt diye evli misin diye sorulur mu ya? önce duygusal ilişkin var mı falan diye sorar insan.. ne kaba anket bu özel ilişkilere bu kadar keskin çizgilerle bakılmaz ki Aaaa!

Soru 7: Kaç çocuğunuz var?

Soru çocuğunuz var mı demiyor,kaç çocuğunuz var diyor? olmak zorunda yani.. bu anketin yapıldıı ülke artık neresiyse.. aile menfumundan uzak zannımca evli değiliz dedik türkiye'de yaşıyoruz efendi,ne çocuğundan bahsediyorsun?

dedik ya biri daha kurban etmedi kendini diye,önce bir kurban etsin..akabinde bebe kıvamına geliriz..

Soru 8: En sevdiğiniz yemek?

aha da benim sorum :P kaç sorudur ilk kez heyecanlandım yahu:P en sevdiğim yemek,sırf bana özel benim için yapılmış bir yemek..artık kim yaptıysa niye yaptıysa nasıl yaptıysa önemli değil.. yeter ki sadece benim için yapılmış olsun..ahh ahh işte sevgilin kafayı çalıştıracak 10 puanlık uzman sorusunu kapacak ama nerde??

Soru 9: Sevdiğiniz müzik türü nedir?

ati'nin tarzı! ati nasıl bir müzik icra ediyorsa ben onu dinliyorum ayy çıldırıcam ya.. hayatımdan çıkartmalıyım atiyi!

Soru 10 : Nerelere gitmek istersiniz?

buna benzer bir soru ilk satırlarda bahsettiğim defterde de vardı.. ve nedense ben japonya diye cevap vermişim o zaman! ya bir insan bu kadar mı çözemez kendini japonya ne alaka hala onu bile çözemedim.. cevaba gelirsek sıcak ülkeler.. sıcak olan bütün ülkelere gitmek istiyorum.. benim kıstasım tamamen meteorolojik değerler...

benden bu kadar,bende şu masum arkadaşı sobeliyorum masum cadımız ve kuzucuğumuz .. kolay gelsin..


Prensesi Özleyen Parmak Kaldırsın :P

24 Eylül 2008
Küçük bir tatile kimin ihtiyacı yok ki..

Hele de sinirden beyin damarlarını hisseden üfürükten de olsa bir prensesin kesinlikle var..

tatil dediysek,tatilsel bir aktivite yaşamadım,ruh dinlencesi diyelim.. ya da öyle demeyelim çok trt türkçesi oldu.. geçen trt'de iftar programı var bende iftarı bekliyorum.. enteresan değil mi:P yakarış yazıyor.. dua değil de yakarış.. yani dua işte.. her kelimeyi egzantirik bir hale sokmanın alemi yok.. bir şey azıcık tasavvufla alakalı olmaya başladı mı hemen ağdalı dile geçiş yapılıyor kimse birşey anlamasın diye galiba.. neyse biz sevgi şarjı diyelim benim durumuma..bu da iğrenç ortaokul mesajlaşması gibi oldu neyse hiçbişey demeyelim :P


yoktum işte geldim.. bana iyi davrananın kaçarım böyle.. bir avuç kıymetli okuyucusuna bile kapris yapan tek bloggerım galiba.. zat_ı muhterem okusa "pes artık prenses onlara da kapris yaptın ya aştın artık kendini ,helal olsun sana "derdi.. yaparım herkese kapris yapabilme yeteneğim var,kapris yapacak durumda olmadıklarım bile .. yani o yakınlığa erişmedilerimde bu yüzsüzlüğüme şaşırıp yine beni mazur görüyorlar..


ne yapacaksın prensesisiz işte üfürükten de olsa.. bugün öyle sallapati bir giriş yaptım uzunca bir aradan sonra..ne olursa olsun yine konumuzun bir teması olsun istedim.. bugün siz sevgili okuyucularımıza url adresimizin nerede geldiğini anlatacağım..



insanlara blog yazmaya başladığımı söylediğim ve adresi ilettiğim günlerde.. herkes "ahh sende mi ilginç isimle olaya girmeye,dikkat çekmeye çalıştın" diye düşündü..oysa böyle br amacım yoktu..aklımda ki diğer adres adı şu an da söylesem asla inanmayacağınız kadar sıradan bir adresti.. yani bu şekilde ilgi çekme amacında değildim..



ve hikayaye gelelim.. yine sıcak bir yaz akşamı.. ben gayet sıkılmış bir şekilde zat_ı muhtereme sarma derdindeyim.. o da işten(askerden) akşam eve gelmiş,gayet beni sallamaz bir ruh halinde.. gerçi kaç kişi askerliğini her akşam evine gelerek yapıyorsa o da ayrı bir mevzu.. böylesine şanslıyken hala tantana yapıyor ya,neyse.. bu konuya yakın zamanda askerlik mevzusu bittiğinde ele alacağım.. ben ilgi alaka bekliyorum.. inatla aramıyor,gayet uyuz uyuz mesajlar atıyorum.. en son baktım adam cevap vermiyor!

"prensesmiş,peahhh! üfürükten prenses!"

bu mesajı gönderdim ve hemen aradı :P nasıl gülüyor,dedim ki demek ki ilgi çekebilmek için böyle manevralar yapmam gerekiyor.. bu olay böyle gelişti..sonra ben kendime dair düşüncelere daldığımda bana prenses diye hitap eden sevgilimin bana prenses gibi davranmadığı hergün bu cümleyi tekrar ettim..



insanların kendilerine övgüsel lakaplar takmaları oldum olası komik gelmiştir bana.. koskoca bir kız olan bir arkadaşım kendisine karlar prensesi diyordu mesela,bana çok komik geliyordu ama söyleyemiyordum :P çünkü cidden bu konudan hoşlanıyordu,kendisini inandırmıştı..


en nihayetinde adresimizin üfürükten prenses olması.. benim kendi içinde çelişen duygularımın sonucudur.. bana kendimi prenses gibi hissettiren bir ailenin tek çocuğu olmak veya seni prensesim yaptım diyen bir adamın söyledikleri.. bunlar yetmiyor.. insanın kendisini prenses gibi hissetmesi için çok daha fazla şey gerekiyor.. ama hoşnut muyum,evet!

bu yazıyı

jojik ve osuruktan teyyare

ithaf ediyorum.. zaten son dönemde yazıları süreli birilerine ithaf ediyorum.. :P

Gerilim Olur Musun?

17 Eylül 2008

çok gerginim,öyle böyle değil ama..herkesin lafı batıyor,her söz canımı yakıyor.. bu hafta kafamda çözümlenmesi gereken bir sürü şey hala çözümlenmedi.. bu yüzden normalde tolere ettiğim şeyleri bile mazur göremiyorum..

son günlerde bir şekilde iletişim halinde olduğum herkesle tartıştım..zat_ı muhterem hariç,adam melaike oldu..zaten ben ne zaman manyaklaşsam o sakinleşir ben mıyıl mıyıl kedi gibi dolansam ona bunalımlar gelir .. bir tutturamadık..


dün kuaför de tartıştım hemde iğrenç,şımarık kızlar gibi,hiç yapmayacağım bir sivrilik yaptım.. evet çok sivrilik yaparım ama bu tarz değil..sonra çok üzüldüm,mübarek gün ,herkesin kafa dalgın ya da herkes huysuz..tutsan çeneni geberirsin değil mi dedim kendi kendime :( ama olan olmuştu.. sırf vicdan azabından bugün gittim kıza bişey hediye aldım onu verdim..

aynı gün kasiyerle tartıştım.. kuyruk mağazanın içinde 5 metre olmuş tek kasiyer,gayet geyik modunda hem sohbet ediyor hem flört ediyor bir kızla,bizde mal bir şekilde sırada bekliyoruz..alacaklarımı annem,marka,market ve adet sayısıyla birlikte verdiği için o marketten almak zorundayım,çekip gitme şansım yok.. beklemekten sıkıldığımı diğer 3 kasanın ne zaman açılacağını sordum.. işgüzar kasiyerimiz usta bir tavırla sıradakilere rica etti sıralarını bana vermeleri için,benim sinirlerim o an da tavan yaptı.. millete karşı beni zor durumda bırakarak olayı bertaraf ediyor oysa kimseden sıra istememiştim,sadece en azından bir kasa daha açılsın istemiştim.. ama o dakikadan sonra duramadım:( yine kontrolümü kaybettim..

vee bugün davulcuyla kapıştım.. sabahtan beri 3.kez geldi davulcu,ama her defasında bir başka kişi..ve hepsi bizim mahallenin davulcusu olduğunu iddia ediyor ve ben tabii ki sonuncuya patladım.. ama niye zile sanki bizden alacağı varmış da 2 yıldır kaçıyormuşuz gibi hacize gelmiş gibi basıyor.. elini zilden asla ve asla çekmiyor.. en üst katta biz oturduğumuz için de ilginç bir iç güdüyle bizim zile basıyorlar..son gelen davulcuya bugün 2 kişiye daha davulcu olarak para verdiğimi,artık vermek istemediğimi söyledim..üstelik davulla uyanmıyorum ve daha da önemlisi o sesi duyarak uyanırsam gayri ihtiyari beynim bütün sahur zonkluyor..sırf gelenek,görenek bazı değer vs adına az buçuk sessiz kaldığımız bir işkenceden para istemekte neyin nesi?


para istemeye tek başlarına gelmiyorlar genelde 3 erkek birlikte geliyorlar..evde kimse yok para vermeyeceğimi söyledim,kapıyı kapatmak üzere kapıyı ittim o da ne? davulcu kişisi kapıyı kapatmamam için ayağını koydu,şok oldum.. az kaldı eve girecek yani.. yine kontrolümü kaybettim.. bu sefer haklıydım..


bunlar sadece dışarı vurduklarım içimde sebebsiz bir öfke var.. bu yüzden neyle uğraşsam problem çıkıyor.. saçlarımı kestirdim ve boyattım.. herkes bayıldı ben kendimi berbat hissediyorum.. oysa 2 aydır kahverengi olacak ama üstleri sarımsı parlayacak ama balyaj falan olmayacak diye diretmiş,başkasında her gördüğümde bayılmıştım..yemek yapmaya çalışıyorum kavurduğum biberler yanıyor,dün blogun şablonunu değiştirmeye kalktım.. bir sürü can sıkıcı şey yaşadım.. elime yüzüme bulaştırdım.. çok şükür ki ukturk hocam el attı da düzeldi..


hepsinin üstüste gelmesi ne ki acaba? bir işaret falan mı? ben ne yaptım,beni sakinleştireceğini düşündüğüm şeyi yaptım..evde yıllar öncesinden kalan incik boncuk ve takı aletleriyle küpe yaptım..


aslında tam kafamdaki gibi olmadı ama olsun yine de hoşuma gitti en azından rahatladım,elektriğimi aldı..


mankenliğini kendim yaptım,kulak bizzat benim :P Aaa görümüyormuş onu da kırpmışım ..


bu küpeyi BabeGazelle'ye ithaf ediyorum;) niye bilmiyorum içimden geldi,o çok yapıyor böyle şeyler belki de ondan ;)

"şurdan" türünden yapılan bağlantıları beceremediğimi belirttiğim konuda yardımıma yetişen hatta üşenmeyip görsel olarak bile anlatan magnum opus'a da yukarı da yaptığım bağlantıyı ithaf ediyorum.. hatta şimdi yaptığımı da ithaf ediyorum:P bi aferin der artık ;)


Pek Modern,En Modern Sanat

16 Eylül 2008

Devlet Opera ve Balesi,2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında Bale Yarışıyor adlı bir yarışma düzenledi.. yarışmanın finalini izleme şansına eriştim.. bu yarışma birçok anımı canlandırdı..
küçücük bir kızken (bilmiyorum belki her küçük kız yapıyordur) parmak uçlarımda kendi etrafımda döner ve eve gelen misafirlere bu yeteneğimi sergilerdim..adeta zorla izletirdim.. herkes alkışlar sonra sahneyi pardon salonu terkederdim.. baleye olan ilgimin elbette dönemin tek kanallı yayın sisteminin etkisi var.. zira trt avrupa'ya uyum sürecimizi hızlandırmak için bize uzak,yeterli eğitimimiz olmadığı için anlamakta güçlük çektiğimiz bütün sanatları bir anda sundu.. kafamız allak bullak oldu.. opera ve baleye ayak uydurmamız trt'nin sandığı kadar kolay olmadı..
bale bize biraz bol geldi,dar mı geldi yoksa :P uymadı pek bir kere kılık kıyafetten kaybetti.. kıyafetler dardı,vücut hatlarını gösteriyordu.. sahneden oradan oraya seken balerinlere potansiyel sapık gözüyle bakan bir grup oluştu.. ve baletler,sürekli espri konusu oldu.. türkiye de her mevzunun erkeklikliğe zarar verebilitesi yüksek olduğu için baletler tartışılmaksızın eşcinsel damgası yedi.. ve bale maceramız burada son buldu..şimdilerde kıymetli balerinler ve baletler yetiştiriyoruz ama yine belirli bir kesimle sınırlı kaldı..x köyünden çıktı balerin oldu haberiyle hiç karşılaşmadım ben.. yine az-çok kültürel uyuşmaları kaldırabilenler ilgi duyuyor bu sanata..


sanatın dikte olarak gelmesi pek akıllıca birşey değil,yani bu sanat medeni devletler tarafından icra ediliyor bizde bunu icra etmeliyiz mantığı ilginç biraz.. sanat,insanın kendini ifade etmesiyse türklerin büyük bir çoğunluğu bale gösterilerinde kendini bulmuyor,bunu kabullenmek gerek..


evet adım başı bale okulu var yavrucaklara ama sanıyorum ki annelerin gittikleri günlerde:
"aleyna melissa su,bale kursunda teyzesi,balerin olsun istiyorum.. baleye 3 yaşında başlamak gerekiyormuş ben 2 yaşında gönderdim,rejime de başladık öğlen sütünü de kestim valla,herşey sanat için"


ifadesini kullanabilmek için yaptıkları bir durum..


bir de opera var.. o da artık balenin bir sonraki aşaması.. biz biraz müzikal gibilerinden mevzuya girmeye çalışmışız ama o da kötü yapılınca çekilmez bir hal almış.. operayı:"opera, bir adamın sırtından bıçaklandığında kan kaybetmek yerine şarkı söylemeye başladığında olur." diye tanımlamış bir komedyen.. operada daha dramatik bir durum var,gerçi en azından temayı kavrayabiliyorsunuz.. ama zihnimde oluşan hep filmlerde operaya gidip uyuyan tipler ve onları öküslükle suçlayan insanlar.. cidden öyle bağırış çığırışta nasıl uyur insan o da ayrı mesele.. opera aslında sevilebilirdi türkiye de ne bileyim uzun hava seviyoruz bağlantılı gibi :p


operaya uzak kalışımız biraz da maddi olanaklarla alakalı.. aydınların ve burjuvaların sanatı oldu kafamızda opera.. yani verilen aralarda havyar yeniliyor,bazı gösterilere özel kıyafetlerle gidiliyor falan.. uzaklaştık ister istemez ama şimdilerde biletleri sinema biletinden ucuz artık.. ama yine ilgi fazla değil.. gerçek ve sabit bir kitlesi vardır elbette ama,bir kısmı gittim diyebilmek için ,bir kısmı tamamen sosyal duruşları dolasıyla gidiyor..

her milletin beğenileri,onları etkileyen noktaları farklı farklı.. geçenlerde bir tiyatrocu ülkenin geri kalmışlığını anlatırken.. broadway'de biletler bir yıl öncesinden tükeniyor,bizim ülkemizde boş sahnelere bakıyor sanatçılarımız gibi bir serzenişte bulundu..insanın anlamadığı bir sanata ilgi duymaması suç mu ya da ona ilgi duymaması medeniyet seviyesine erişmesini mi engelliyor.. herşeye uyum sağlamaya çabalıyoruz medenileşmek adına barbar türkler olarak ama en çok sanat alanında çuvallıyoruz..
çünkü pek bi içten olan milletimize bu tip sanatlar biraz yapay kaçıyor..



-Haftanın Panaroması-

14 Eylül 2008

Cern'deki Deneyin Yankıları

geçen haftanın en önemli mevzusuydu..bütün bir deneyden akıllarda kalan her mevzuda yaptığımız gibi konunun en gereksiz yerinden tutunarak "aman 10 eylül'de ölecek miyiz,patlayacak mıyız " telaşları.. acı birşey tabii onca çalışma bu nokta için yapılmıyor ama şaka mı bilmiyorum televizyonda çocuğunu dünyanın sonu gelir diye okula göndermeyen manyak bir anne ile karşılaştım.. deneyin gerçekleştiği gün gerizekalı olduklarını düşündükleri türk halkıyla söyleşi yapmış muhabirler.. nötrön,proton,çarpışma,deney ? ne düşünüyorsunuz efendim? diye soruyolar.. ve özellikle halkın büyük bir kısmının anlamayacağı kelimeleri seçiyorlar,bilimle eziyorlar halkımızı..haklılar,ezmekte ne de olsa hepimiz kolejlerde her günümüzü laboratuarlarda deney yaparak geçirdik,karnını doyuramayan insanımız herşeyinden kısarak bütün parasını fizik kitaplarına yatırdı,biz tembel milletiz,biz salak milletiz,biz bilimden uzak milletiz.. ne güzel çıkarımlar ama! biz bu projede görev yapan bilim adamlarımızı muhtemelen korkunç bir ihmalle bir uçak kazasında kaybettik! bu konuya bakışımızı en güzel bu anlatabilir herhalde.. bütün bilimsel olaylara "vayyy beeee,adamlar yapıyor" mantığıyla yaklaşmamız sadece bizim kabahatimiz mi,kim bizi aptal olduğumuza inandırdı acaba?



Muzaffer Kuşhan'ın Zayıflama Tesisinde Ölüm


Hani bazen birisine gıcık olursunuz da artık o öyle kalır ömür billah düzelmez ya,bu adama bakışım böyleydi.. yüzünden sahtekarlık izleri görünüyor sanki.. öncelikle bilmem kaç yaşına gelip de 20 yaşında delikanlı gibi davranmaya çalışan yaşlılıktan kaçan,korkan,genç triplerine giren erkekler bana çok itici gelir..bir arkadaşımın babası vardı öyle bana hiç "baba" gibi gelmiyordu.. böyle halihazırda sürekli birine kancayı takacak gibi duran tipler.. bu arkadaş da öyle.. giymiş beyaz gömleğini,en afillisinden kotunu yüzünde garip bir sırıtma ve telaş arası ifade tesisinde hayatını kaybeden gencecik kız için : "ailesinin yanında öldü,benim bir kabahatim yok" diyor.. merkezde sağlık ekibi yokmuş cevap yine yaratıcı: ee ben varım,doktorum ben??? be adam 24 saat orada mısın sen? hem doktor "camış" tedavisinden ne anlar,veteriner lazım,camış diye hitap ediyormuş da hastalarına..insanların insanca zaafları,çaresizlikleri böyle adamlara para kazandırıyor ya..



Deniz Feneri Derneği Yolsuzluğu ve Beraberinde Getirdiği Tartışmalar..


bir hadis duymuştum gerçi her hadisin doğru olmadığını tartışıyor şu sıralar islam bilginleri.. gerçeklerle yüzleşmek gerektiği,yoksulluğu,acıyı,komşunun açlığına yüz çevirmemek gerektiğini anlatıyordu..böyle bir gerçekle karşılaştığımızda yok saymamamız gerektiğinden bahsediyordu..Deniz Feneri'ni hep bu kaygı ile izledim,zorla izledim kimi zaman çünkü.. elimden gelmeyen bütün kötü şeyler için kendimi sorumlu tutuyor ve incitiyordum..tek hatırladığım bir kurban bayramı bir aileye koç götürmeleri akabinde ailenin çocuklarının sevinci.."okulda kurban kestiğimizi anlatacağım" diyordu çocuk,çok mutluydu.. bu sahneyi unutamıyorum,çünkü çok ağlamıştım.. O günden bu güne.. kafamda o program adına,dernek adına çok şey değişmedi,küçük çaplı bir kaç yardımım oldu.. ama bu haberleri duyduğumda kafamda bazı şeylere olan inancımda bir kale daha yıkıldı.. bu ülkede varolan hiçbir kuruma,kuruluşa,şirkete hiçbirşeye kesinlikle ve kesinlikle güvenmiyorum.. Yolsuzluk iddiaları ardından çıkan bütün o tartışmaları,atışmaları da bayağı buluyorum.. bir pislik başka pisliklerin ortaya çıkmasına sebep oluyor..herkes karşısındakinin pisliğini sırayla ortaya çıkartıyor.. en güzelini Bülent Arınç söyledi galiba" yaptılarsa Allah cezalarını versin.."



Cemil İpekçi'nin Eşcinsel İlişkisinde Uğradığı İhanet


İtiraf edeyim bütün hafta ilgiyle takip ettim,ihanet hikayeleri hep ilgimi çekmiştir..özellikle de böylesi enteresan olanı.. cemil ipekçi'nin cinsel kimliği veya bize oldukça uzak gelen aşkı değil konumuz.. dünya üzerinde çarpık,meşru,ahlaki veya radikal her türlü ilişkide kurallar aynı sanki.. iki insan uzun yıllar birlikte oluyor,sonra taraflardan biri sıkılıyor değer verdiği insanı aldatıyor.. ardından bu da yetmiyor muhtemelen boşluktan aldattığı kişiyle evleniyor..akabinde pişman oluyor eski aşkına geri dönmek istiyor..dönüyor,kabul de görüyor.. sonra yine eski aşkına ihanet ettiği kadına yani karısına dönüyor ve arkasına asla bakmıyor, yaşadıklarını hatırlamak dahi istemiyor..böylesi bir hikayede kahramanlar normalde bir erkek iki kadın olur,tek fark iki erkek bir kadın olması.. yoksa atılan kazık,erkeklerin(bir kısmının) kim çekerse oraya gider halleri,her türlü aksiyonu yapıp da yine yüzsüzlüğe vurabilmeleri aynı..kadınların da keza,kendilerine her türlü mide bulandırıcı olayı yaşatan erkeği başkasına kaptırmamak için yaptıkları gereksiz ve onursuz savaş yine aynı..


Moda'da İçki Yasağı Eylemleri


Şimdi "içki yasağı" dediğimizde bir yerde içki içmenin yasaklandığı düşüncesine varıyorum.. modada tam olarak böyle bir durum yok.. bir süredir başka bir kuruluşa kiralanmış bulunan iskele beltur'a kiralanmış.. beltur hiçbir işletmesinde içki servisi yapmıyor.. bunun dışında toplumun her kültürel tabadaki insanının uğrak yeridir..belediye tesislerinin genel profili çoluk çocuk cümbür cemaat aile toplantıları yapan kimseleri kapsar.. elbette herkes gelir ama bu tip insanlar daha çok gelir.. bu insanlara yani belediye ,halkına buraya gelmeyin,burayı alkol alanlara ayırıyoruz, az ötedeki kahvenin fiyatının 10ytl olduğu cafeye gidin diyemez.. çünkü bu tesis halkın yararına açılmış,asgari düzeyde maddi kazanç beklemektedir..


bazı durumlarda toplumsal değerler ön plana çıkar,içki içmek sonsuz bir özgürlük olmakla birlikte ailelerin alkol alanlarla aynı ortamda bulunmak istememeleri de oldukça doğal bir istektir..


tamamen bireysel düşünüdüğümde alkol almak istediğimde buna uygun çok daha rahat ve keyifli olabilecek bunun için dizayn edilmiş yerlere giderim.. içki içmek bir özgürlükse de tavsiye edilmeyecek veya örnek teşkil etmeyecek bir tercih,bu gerçeği sadece irticai faaliyetlere kafayı takmış bazı insanlarımız anlayamıyor galiba..


yoksa ellerinde biralarla cuma günü "aha da içiyorum hem de ramazan da içiyorum" gibi gayet itici bir eyleme başvurmazlardı..izlerken güldüm ben,acaba moda da,içki içeni görünce içeri falan mı atıyorlar?


mevzunun türkiye de içki yasağı varmış gibi lanse edilmesine şaşırdım.. bulunduğum mahallede sıklıkla tekel bayii var..insanlar balkonlarda yazın içki içer..ve şimdiye kadar hiçbir problem yaşayanla karşılaşmadım..istanbul'un çok kıymetli ,en güzel yerleri alkol almak isteyen vatandaşlara tahsis edilmiş.. ve bundan rahatsızlığını dile getiren kimse yok!


belli ki o güne kadar belirli bir kitleye hitap etmiş moda iskelesi,bu değişilikte can sıkmış..şimdi yine belirli bir kitleye ama belki de en iyi ihtimalle daha geniş bir kitleye hitap edecek..aslında bunların hepsi tartışmaya açık,adaletin sağlanması zor konular.. aynı alanda içki içmek özgürlüğüde gayet sıradan bir istek..ama bu noktaya henüz gelemedik..
daha toplumsal olarak bu olgunluğa erişemedik..hala içki içenlere uzaylı gibi bakarken,içki içilmediği için orayı tercih etmiş muzafazakar vatandaşa yine nefretle bakıyoruz..


birlikte yaşamayı öğrendiğimiz gün bu sorunlar bitecektir diye umuyorum..

Blog Tanıtımı/Üfürükten Prenses

13 Eylül 2008


Pek de keyifli olmayan bir gecenin ardından..

bu yazıyla karşılaştım.. ilaç gibi geldi desem yeridir..

Blogmania Editörü Ukturk blog tanıtım köşesinde bloğuma yer vermiş..

prodüktörümüz (aman hep karıştırıyorum yahu :)) pardon editörümüz oldukça detaylı bir tanıtım yapmış..


bu durum blog çalışmasına başlayalı bir ay gibi bir süre dahi olmayan beni çok mutlu etti..

yazı oldukça içten yazılmış ve gerçekten tamamen pozitif bir içeriği var..

benim blog yazmamdaki amacı tamamen algıladığını düşünüyorum..

burada yazdıklarımı takip ederek duygularımı paylaşan herkesi bu yazıyı okumaya davet ediyorum..


ve kendisine tekrar teşekkür ediyorum..


(kimilerine komik gelebilir belki ama halen adresi alenen yazmadan sadece "şurdan" girebilirsiniz ifadesine yer verebilmeyi öğrenemedim :( bir hayırsever el atarda öğretirse, sevinirim..halen teknik konularda oldukça acemiyim..)



beni seviyor musuuuuuuunnnn?


poff..dönemsel "beni seviyor musun" krizim geldi.. zaten ben sinyallerini hissetmiştim de,ses etmemiştim.. işlerde yolundaydı,o yüzden su yüzüne çıkmamıştı..bana şu an da zamanını tam belirleyemediğim çoğukez görüşme sıklığı ve görüşme kalitesiyle ters orantılı olarak"beni seviyor musun" sorusunu sorma akabinde bön bön bakma durumu gelir..sevdiği tam cümle kalıbıyla sıkça dile getiren bir erkek arkadaşım yok buna karşılık hislerinden eminim..bu soru kimilerine göre güvensizlik kimilerine göre acizlik kimilerine göre sevgisizlik olarak adledilsede benim için sadece:"bugün çok ihtiyacım var sana" ifadesidir.. bu soruyu sorarım akabinde "evet" cevabını alsam da asla tatmin olmam,zaten hiç de almam da evet cevabını..diyaloglar şöyle gelişir..


ü.prenses: beni seviyor musun?
zat_ı muhterem:niye ?

ü.prenses: beni seviyor musun?
zat_ı muhterem: ya onu bırakta,evin altındaki şu bizim dvd'ci kapanmış ya!!

ü.prenses : beni seviyor musun?
zat_ı muhterem:futbol maganer'de takımım Osasuna'ya yenildi prenses!

ü.prenses: beni seviyor musun?
zat_ı muhterem: yahu benim boğazım ağrıyor,bir pastil mi alsam ki,sence?

neyse ki az evvel bunlardan biri yaşanmadı,daha vahim bişey yaşandı:
ü.prenses: beni seviyor musun?
zat_ı muhterem: hıı?? gürültüden net duyamıyorum prenses..
ü.prenses: beni seviyor musun,diyorum? (gözler bir noktaya odaklanmış,telefondan gelecek tepkiye hazır bir bekleyiş...)
zat_ı muhterem:dıt dıt dıt dıt dıt dıttttttttttttttttttt(ve bütüngün ha bitti bitecek diye telaş yaptığı telefonun şarjı bitti)

cevaplara bakıldığında benim gerçekten sabırlı biri olduğum düşünülebilir..hayır öyle değilim,sadece itikat inancım var.. yani Allah'ın takdiri üzerine.." senin gibi kontrol delisi birisiyle ancak böylesi bir rahatlığa sahip birisi uğraşabilir".. "hadi biraz da sen çek çileni" amacıyla bu durumu yaşadığımı düşünüyorum,zira bana bu cevapları veren şahsiyete kuvvetli bağlarla bağlıyım..


bazı bayanlarda dahil olmak üzere yeni nesil ilişkileri değerlendirenler erkekler bu soruda bir mantık hatası olduğunu iddia ediyor..onlara göre böyle bir soru oldukça saçma,zaten yanınızda,sizinle vakit geçiren birine bu soruyu sormak ahmakça..oysa iniş-çıkış yaşanan duygular var,ego var,bazen soru işaretleri var.. ara ara kendimizi tartarız ve karşımızdakini de tartarız bu oldukça doğal değil mi?


bir de gazetenin magazin eklerinin,kadın sitelerinin favori tavsiyesidir "asla beni seviyor musun diye sormayın" bu soru erkeğin kafasını karıştırıp,aşka olan inancını yitirip sizden uzaklaşmasını sağlamak suretiyle,bir daha sizi sevdiğini söylememesine neden olacaktır,bıdı bıdı.. erkeklerin suyuna gitme listelerinden nefret ediyorum..erkeğinizi elinizde tutmak için 10 kural,erkeğinizi hayatınızın erkeği yapmak için 7 kural,erkeğinizi kendinizden iğrendirmeniz için 14 kural!
bu ne ya!


söyleyin kardeşim sevdiğinizi,bir yeriniz eksilmez en azından kız mahsunken,ihtiyacı varken ne bileyim ya ,baktınız kuzu gibi duruyor, seviyorsanız işte tam o anda söyleyin..

erkekler niyeyse zaten gerçekten sevdiklerini hissetirdikleri anda söylüyorlar,eee zaten hissediyorum..sen sakla,yarın öküs gibi konuşurken söylersin diyin :P


12.09.1980

12 Eylül 2008

ben 12 eylül'ün nesini seveceğim..

sevmediğim gibi de devamlı söveceğim..


Filler Tepişirken..

10 Eylül 2008

saat 04:00 civarı,uykum açılsın diye açtım televizyonu gerçi bu saatlerde 30 günlük hızlı müslümanlar sarıyor tüm programları ama olsun.. oturup bütün gece Süleyman Ateş'le Kuran sohbetleri gibi bir adı olan programı izliyorum.. televizyonu açar açmaz mormuşta rengi solmuş bir gömlekle elinde mikrofon önünde tam kadro kankaları nasıl bağırıyor ama "Aydın Doğan hilton arazisini vermedik diye yapıyor bunları" diye.. acaba dedim çok etkilendim de hayal mi görüyorum iki gündür tekrar tekrar izledim zaten ben konuşmayı nerede benim Süleyman hocam:P yine de izledim,hitabeti güçlü.. mevzuaya vakıf da olsanız yine dinlemek sıkmıyor..anlattığı şeye inanıyor çünkü..yalanda olsa abartıyor da olsa inanıyor..o inanınca sizde inanıyorsunuz..

r.tayyip Erdoğan tarzı ve üslubuyla onun dönemine kadar var olamayan bir farklılık getirdi.. bütün yanlış işlerden ayrı olarak düşünüldüğünde,tekrar seçilmesini de buna bağlıyorum..zira başka bir dal bulamıyorum tutunacak.. hatırlayabildiğim hiçbir başbakan onun üslubunda konuşamadı,televizyonda takım elbisenin içine sıkışmış,yalan söyleyemeye programlanmış insancıklar olarak kaldılar hep gözümde.. bahsi geçenlerin siyasi çizgilerini tartışmıyoruz,sadece lider olarak bize hissettirebildikleridir benim bakış açım..zira başbakan olduktan sonra siz oy vermemiş bile olsanız "ben sizin başbakanınızım" diyebiliyorlar sayın erdoğan gibi ..


turgut özal'ı hayal meyal hatırlıyorum,aslında en içten bulunan başbakan oydu galiba.. ama on da da söylediklerine inanmama durumu vardı,ve nereden duracağını bilememe.hangi çizgiye yakın olduğunu kestirememe durumu.. bu yüzden geniş bir kitle tarafından sevildi belki de..hala özlemle ananlar mevcut.. belki de "sevgili vatandaşlarım" ifadesini en güzel vurguyla kullandığı içindir, herkes kendini o sevgili vatandaş sandı. "bana diyor,bana diyor.. " iyi veya kötü ne hizmet ettiyse bunu iyi sunmayı bildi,belki de başından beri akp'nin özal sevdası buradan geliyor.. yoksa "Türkiye,federasyonu düşünmeli" gibi mantıklar ötesi ve üniter devlet sistemimize böylesine ters bir ifadeyi söyleyip hala" turgut özal olmasaydı internete bile giremezdik cıks cıks cıks " düşüncesinde olmazdık.. sunuş önemli..


tansu çiller'de ayrı bir alemdi.. kimileri kadınlar yüz karası falan diyor,yanıldıklarını düşünüyorum.. o dönem cidden gurur duymuştum,ilk yahu.. ne ajanlığı kaldı,ne saflığı ama ilk kadın başbakan ve korkarım son olacak..bir ara meral akşener'den falan ümitlenmiştim ama cık!Tansu çiller kadın olmanın avantajını pek kullanamadı..siyaseti yumuşatabilir,daha sevimli bir hale getirebilirdi..belki saçları uzun olsaydı daha farklı olurdu her şey ,uzun olsaydı siyaha boyasaydı.. amerikan ajanı demezlerdi belki..ama o stand-up yapmayı seçti.. hepsinin gerçek olmadığını ümit ettiğim bir sürü pot kırdı.. her olaydan sıyrılmasını bildi,refah partisiyle bölüştüğü iktidar için bile "biz refahin nasil bir parti olduğunu herkese göstermek için refahla iktidar kurduk" diyebilme başarısını gösterdi..


Erbakan'a değinmeden geçemeyeceğim.. çizgi film karakteri gibiydi.. mario ya da ne bileyim ona benzer başka bişey.. aklımda kalan tek şey açık yeşil,çağla yeşilimi beyazla yeşil hatta sarı arası takım elbiseleri.. adil düzen sloganı ağır bir iddia..altından kalkmanın zor olduğu bir vaad, zaten pek başarılıda olamadı..lider,başbakan vasıflara haiz değildi,aklındaki projeleri uygulamaya koymaya çalıştı,eğer dini motifler olmasaydı kitleleri ardından sürükleyecek bir karizması olduğunu da düşünmüyorum..ama dikkatimi çeken şudur o dönemle ilgili,öylesine sert dini vurgular yapan bu liderin,tayyip Erdoğan kadar tepki çekmemesidir..sanırım pek ciddiye alınmadı,ama sebebini bilmiyorum.. başbakanlık değerlerinden biraz olsun uzaklaştırmış gibiydi onu zira hükümet ortalıklığı boyunca haram olan kadın elini hiç bırakmadı,çiller'in elini pek bi sevdi..


mesut yılmaz'ı net hatırlıyorum mesela,ne kadar soğuktu.. duraksayarak konuşmasını asla ağırlığına vermedim,bence cidden ne konuşacağını bilmiyordu.. bir de sanki ya şu siyaset iyi hoş da,gazetecilerle muhabbette daralıyorum,sırf bu sebeple bırakacağım şu işi havasındaydı.. aklımda kalan bir kaç şey onunla birlikte,rize.. galatasaray.. tansu çiller.. her başbakanın bir memleketi olduğunu düşünürsek biraz abartmış galiba hemşehricilik meselesi.. galatasaray mevzusu da abartı hatta bir ara öyle abartmıştı ki fenerbahçe seyircisi pankart bile açmıştı "sandıkta görüşürüz mesut bey "diye.. tansu çiller,kardeş sanıyordum bir ara onları..yani sanki birbirlerini hep tanıyorlarmış da bizi kandırıyorlarmış gibime geliyordu,bir güzel paslaşıyorlardı.. en kanlı bıçaklı dönemlerinde bile ben pek inandırıcı bulmuyordum o hallerini..hatta bir ara kraliçemiz "mesut yılmaz iktidarsızdır" demişti de :P
hem mesut y. hem kendisi gülmekten ölmüştü.. kesin aralarında gizli bir akit vardı,belki başka bişey bile vardı ;)


bülent ecevit dönemi,ki benim yetişebildiğim dönemden bahsediyorum ,kendisinin 70li yaşlarda olduğu dönem..kahramanların hiç yaşlanmayacağını,ölmeyeceğini düşünüyor insanlar..çünkü kahramanlarla birlikte onlarda genç kalıyor..böyle bir anlayışla geldi bence ve benim o dönem türk siyasal sistemini tamamen köhnemiş bir düzen olarak görmemi sağladı.. rahşan'ın kocası olmaktan öteye gidemedi zihnimde,sanki masum bir adamı esir almış biri varmış gibi..o kadar saygılıydı ki clinton'un karşısında eziliyordu..benim kafamdaki başbakan portresine ışıkyılı kadar uzaktı.. yaşlıydı ve galiba bunun farkında değildi.. yaşlılık suç mu savunmaları geldi ardından yaşlılık elbette suç değildi,ama insanın kendi bedenindeki fizyolojik ihtiyaçları bile kontrol edemezken koltuk derdine düşmesi suçtu..


ve erdoğan,onun tamamen bildiğimiz tanıdığımız hatta şimdi sokağa çıksak köşe başında toplanmış bir kaç mahalle delikanlısının konuşmasında rastlayacağımız bir üslubu var.. altı yılda biraz asabileşti gibi ama.. çataçat kavga ediyor mesela,ağırlığım olmalı falan demiyor..baykal kavga etmeyi öğrendi tayyip yüzünden.. kendine güven mi desek bir artistlik mi desek bir de öyle bir edası var bu yönü f.terim'i andırıyor biraz..

insan ilişkilerini böylesine magazinsel kitleye yayan bir başbakan bu da farklı bir özelliği.. bir bakıyorsunuz ünlü basketbolcunun nikah şahidi,sonra bir bakıyorsunuz esra ceyhan'a emine hanımla çok mutluyuz falan gibi açıklamalar yapıyor,adnan şenses'in benzin istasyonunun açılışına gidiyor ya da nejat uygur'u hastanede ziyaret ediyor.. magazin kültürününde sağlam bir öğesi olmak yolunda ilerliyor..

tam çözemediği bir rahatlığa sahip son dönem başbakanımız..diktatör,kral vb gibi lakaplar takılmasının sebebi de bu zaten,özgür konuşuyor..ötesini berisini düşünmüyor..aslında bütün siyasetçilerin ağızlarına kadar gelen fakat söyleyemediklerini neyine güvendiğini bilmediğim bir güvenle söylüyor..

bu konuda aklımda kalan en güzel örnek şu..

cumhuriyet gazetesi bombalamasi icin ;
ne olacak bizim partiye de bomba atiyorlar..
diyebiliyor mesela.. ve bunu söylerken eminim asla planlı davranmıyor,içinden geçen bu çünkü..

hep siyasetçilerin bizden biri olması için uğraştık,tayyip erdoğan bu olguyu çoktan aşmış durumda.. lan diyebiliyor mesela aynı bizim gibi,ananı da al git de diyebiliyor ve eminim öyle sinirleniyor ki o esnada küfür etmemek için bu lafı söylüyor.. biraz daha yüz-göz olursak belki küfür bile edebilir ve bu durum üzerimizde 2 yaşındaki oğluna küfür öğreten gerizekalı babanın,oğlu küfür ettiğindeki mutluluğu etkisi bırakabilir.
enteresan bir dönemden geçtiğimiz aşikar,elbette bu dönemde bitecek.. ancak bu dönemin ardından kim gelecek,gelecek şahsiyet medyayı,halkı bu kadar oyalayabilecek mi? tayyip erdeoğan'ın aşikar sıkıntılara rağmen halen iktidar gücünde olması,bu durumun onun herkesle iyi veya kötü el-ense olmuş olabilmesi durumuyla bir alakası var mı?

Şimdi Okullu Olduk..

9 Eylül 2008


okullar açıldı dün(bu yazı dünün yazısıydı da hadi neyse :P) klasik haber metni diliyle "yeni eğitim öğretim yılında 13 milyon öğrenci için ders zili çaldı"okul hayatından ne kadar uzaklaştığımı farkettim birden..ve bilerek mi yaptım yoksa öyle mi gelişti bilemiyorum okuduğum ilkokulun önünden geçtim bugün..ayaklarım beni oraya götürdü.. bizim zamanımızda ilköğretim kavramı yoktu,zorunlu eğitim ilkokuldu.. dolayısıyla ilkokulu,ortaokulu,liseyi ayrı ayrı okullarda okuduk.


her sene bu okullar açıldığında yaşanan aksiyon bana ilkokula başladığım günü hatırlatır..aslında ilkokula bugün önünden geçtiğim okulda başlamadım,orada devam ettim sadece.. doğu anadolu bölgesinin adı şarkılarda geçen ya da terör haberlerinde bilanço bildirilen illerinden birinde başladım..hayatın gerçekten zor olduğu bir şehirde.. tayin dalgası bizi oraya sürüklemişti..okula başladığım gün, o ilk gün.. annemle ve babamla bahçede bekliyorduk,birden hışımla böyle havalara girerek azcık, ben gidiyorum arkadaşlarımın yanına dedim,arkadaşlarımın yanında bekleyeceğim bizi içeri almalarını.. ne arkadaşı, tanıdığım tek bir insan evladı bile yok,şehre geleli sadece 10 gün olmuş.. bugün tam bunu yaptığım halimi hatırladım.. o edamı,kendime güvenimi şu an bile o kadarına sahip değilim belki..büyüdüğümü düşünüyordum,okula gittiğim için artık aileme ihtiyacım yoktu.. gittiler mi bilmiyorum,sınıfa bile gelmelerini istemedim..sınıfta annesinden ayrılmak istemeyerek ağlayanlara iğrenerek baktım.. benim için büyük bir adımdı okula başlamak,oysa o salaklar bunu reddediyordu..


okul hayatım kimilerine göre berbat ama bana göre muhteşem anılarla dolu.. okula başladığım o ilk hafta kafa üstü çakıltaşlarına gömüldüm.. alnıma beni uyuşturmadan atılan o dikişleri dikerken ağlamayışımı anlatıyordu müdür yardımcısı anneme "zor mu ağlar? biz bir an şok geçirdiğini düşündük,hastabakıcı uyuşturmadan atmış dikişleri,gıkı çıkmamış,acaba beynine bişey mi oldu" diyordu berbat türkçesiyle.. o şehirde kafası yarılan bir çocuğa dikiş atacak bir doktor yoktu,olsa bile uyuşturacak alet-edevat yoktu.. annem o gün,okul hayatımın kolay geçmeyeceğini anlamıştı..

sınıfta tamamen bir çeşitlilik vardı ama yine de memur,asker vs çocukları tek bir sınıfa toparlanmaya çalışılmıştı.. sınıf öğretmenime aşıktım.. ama o türkiye'ye pek de ait olmayan daha ziyade iran kökenli bir mezhepteymiş tabii bunları 6 yaşında anlayamıyorsunuz..sürekli öğretmenimi öpmek istiyordum diğer kız çocukları gibi,önlüğün kemeri olur bilenler bilir onun açıldığını söyleyip sürekli onu bağlatıyordum ya da sürekli çişim geldi diyip tuvalet için izin koparmaya çalışıyordum..sürekli irtibat halinde olup dikkatini çekmeye çalışıyordum.. bir süre sonra bizi öpemeyeceğini söyledi sanırım 2. sınıfa başlamıştık,hepimiz çok mutsuz olmuştuk..annem zor bela anlatmıştı onun öyle bir inancı olduğunu.. şimdi düşünüyorum da kim 6-7 yaşındaki çocuklardan çekinebilir dini değerler adına.. hala çok seviyorum o ilk öğretmenimi, dilerim yaşıyordur..

aşk hayatımda fena sayılmazdı :P sınıf öğretmenimizin oğlu da o yıl bizimle birlikte başlamış ikokula.. feci yaramaz bir çocuktu ve ilgimi çekmişti.. her gün evdekilerin zorla çantama sokuşturdukları mandalinaları yiyor kabuklarını arkamdan toplasın diye yere atıyordum.. o da topluyor sonra babasından neden milletin attığı kabukları sen topluyorsun diye dayak yiyordu..dayak yemek şimdiki gibi "oğluma höd yapmışsınız sizi milli eğitime şikayet edip sürüm sürüm süründüreceğim rezil öğretmen" durumu gibi değildi,normaldi.. ortada bir suç varsa ceza dayaktı.. en hafifinden her minik el birkaç kez cetvel yemişti..
bir de hatırlamısınız bilmem hızlı okuma yarışmaları yapılırdı..kronometler tutulur en hızlı okuyan,haftanın hız manyağı seçilirdi :D bütün hafta o gururla gezer,bu haftanın en hızlı okuyanı benim derdin,ödül de kitap olurdu genelde.. ne sıkıcı düşününce,hızlı okuyorsun diye kitap hediye ediliyor..

orada geçirdiğim 3 yılın en önemli ve ilgi çeken hikayesi.. selobant vakasıdır! ilkokul 2. sınıftaydım.. ve çok konuşuyordum..gerçekten normal bir insanın sinir katsayısını zorlayacak kadar çok,sürekli soru sorup konuyu alakasız bir yere getirmeye çalışıyordum.. ve sevgili öğretmenimiz ağzımı bantladı,evet şimdilerde televizyondaki uyduruk dizilerde birini kaçırınca yaptıkları gibi ağzımı selo bantla bantladı.. ve psikolojim bozulmasın diye yanımdaki arkadaşımın da ağzını bantlamış ne de olsa eğitim psikolojisi denilen birşey var :P

bütün bunları düşününce herşeyin şimdilerde değiştiğini umuyordum taa ki geçen günlerde yeni mezun bir öğretmen arkadaşımla görüşene kadar..kendisi ilköğretim matematik öğretmeni,batıda( ki öğretmenler görev yerleri hakkında bu şekilde konuşuyor,batı,doğu,kuzey,güney) şark görevi yapabileceği bir yere atandı..akabinde okula ziyarete gitti,müdürle tanıştı ve okulun başarı profili açısından bilgi almak istedi.. benimle paylaştıkları şaşırtıcıydı..

müdür ;

"okulda 10 tane 8.sınıf öğrencisi var,her yıl bir tanesi güzel bir liseye gider.. bu sene de bu 10 öğrenciden sizin de desteğinizle 2-3 öğrenciyi güzel bir liseye göndermek istiyoruz,geri kalan 6 öğrenci zaten buralardan ayrılmaz,öteki iki öğrencide zaten okuma-yazma bilmiyor!!!!!"

demiş

duyduğumuzda gülmekten öldük sonra kendimize kızdık güldüğümüz için.. müdürün rahatlığı,durum vehameti hepsi hüzün verici.. 8.sınıf öğrencisi ve halen okuma yazma bilmiyor,yahu her yıl sadece 4 harf öğrense bu 32 harf eder ve 3 harf fazla ile okuma -yazma öğrenmiş olur..

hiçbirşey değişmedi,öğrencilerin üstlerindeki kıyafetlerden,öğretmenlerin kullandıkları materyallerden başka.. hala cehaletin karabulutu üstümüzde,daha derinlere yol alıyoruz.. her yıl yeniden gözlerinden ışık saçan onca minik beden bu yola giriyor..

İlk Mimim,Son Saçmalayışım ;)

8 Eylül 2008

aman Allah'ım ilk mimim :P

tabii ben görmemek için baya bi çaba sarfetmiş, kendisinin postlarını bekletmişim,nihayetinde gördüm :D bizi koordine ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz,bi ara kuleyle irtibatım kopmuştu :D

10 eylül'de gezegenimiz yok olacak ne yaparsın demiş?

fakat...

şöyle bir sorunsalımız var 10 eylüle çok az kaldı..yani bu mim olayı muhtemelen uzunca bir süredir dönüyor,bizim ne suçumuz var şimdi..

kalmış bir gün,ne yaparım..

hiçbişey ..

ne ibadet ederim,

ne çılgınlık yaparım,

ne gidip birinin suratına tükürürüm ne de gider sevgilime sarılırım..

beklerim,ölmeyi..sonu belli hikayeleri sevmem,neşemi alır götürür..

zaten öleceğim daha gergin hale getirmeye gerek yok..

hem tek başıma ölmüyorum koskoca dünya püff oluyor,bu da biraz olsun olayı benimsemem için bir unsur ;)

not: bir daha ki mim için daha şirin bir konu rica ediciğim :P
bu arada halen vakit varken babegazelle ve jojik'i mimliyorum..

is/ti/yo/rum

7 Eylül 2008

bende " sıkıntıdan sebepli kronik gerginlik etmenli geçmişi yadetme fakat bununla birlikte daimi suretle varolduğu durumu benimsememe hareketiyle yenilik arama " hastalığı var... şu an da bariz bir sıkıntım olmamasına rağmen sürekli yeni bişey arıyorum yeni,yeni,yeni olsun herşey istiyorum ama bi de eskiyi özlüyorum sürekli.. garip değil mi? buralarda bir psikolog var mı ki :P netten benimle ilgilense,para falan almasa,hayır yapsa :P
sürekli yeni şeyler yaşamak,yeni insanlar tanımak,yeni şeyler tatmak,yeni yerler görmek ama bununla birlikte eskiden yaşadığım herşeyi yeniden yaşamak istiyorum..galiba kafam çok karışmış.. mesela kış gelsin istiyorum,bi de kış gelmesin ben tekrar tatile gideyim istiyorum?? bir karakter vardı beyaz'daydı galiba ona benzetiyorum bu aralar kendimi.. müzik dinlemek istiyorum ama melodiyi değil sadece sözleri duymak istiyorum gibi gayet yaratıcı psikopatlıklar türetirdi,ben de bu yolda ilerliyorum galiba..
şu sıralar bir sürü şey istiyorum.. bütün bencilliklerimi sayıp-dökeceğim...


hediye almak istiyorum,içindeki hakkında en ufak bir fikrim olmayacak ama.. birden patt diye gelecek,çok şaşıracağım...ayy canım ne gerek vardı diyemeyeceğim kadar güzel bişey olacak,hah tam da buna ihtiyacım var diyeceğim bişey.. doğumgünüme de iki aydan az kaldı dişimi sıksam mı ki? kime zorla ne aldırsam,şu yavrucağı sevindirmek isteyen biri çıkar elbet:P


yürümek istiyorum ama böyle.. elele..öyle bebek sahili olsun,kuş konsun,patika olsun,karşıda batmak üzere olan güneş olsun falan gibi lükslerimde yok,belediyenin koşu parkuru bile olur..sadece böyle yürümek.. güvenle,destek alarak,güç alarak,huzur bularak.. arada elimi bırakıp tepkiyi ölçmek istiyorum,sonra daha sıkı tutup.. konuşmadan sevdiğimi elini sıkarak göstermek istiyorum..



atkı takmak istiyorum..evet diğerlerine göre daha psikopat gibi dursada istiyorum.. bir kaç yeni şal gibi şeyler aldım denedim yok o mutluluğu vermiyor bana..her daim boğaz ağrısı çeken bir insan olarak atkı özel bir aksesuar..bir de atkı yakışır bana.. sayısını bilmediğim kadar atkım vardır..ilk ördüğüm şey de atkıdır mesela,geçen kış zat_ı muhtereme iki adet pofuduk örmüştüm,kimbilir nereye fıydırmıştır.. kış gelsin,atkı takayım,atkıya parfümümü boca edip,yolda yürürken o kokuyu duyayım..


maça gitmek istiyorum.. böyle çubuklu formamı giyip,stad çevresinde ne idüğü belirsiz köfte ekmeği yiyip,maç esnasında mutlak gol pozisyonu yerine beni çekmekle meşgul olan kamera için aman güzel olmak da zor zanaat,heryerde rahatsız oluyor insan demek istiyorum..beni maça götürme ihtimali olan tek şahsiyet olan zat_ı muhterem beni kendi tuttuğum takımın maçına değilde onun tuttuğu takımın maçına götürebileceğini söylüyor.. yani şimdi ben gidicem işim gücüm yok,gs-gençlerbirliği maçını izlicem,ne anladım ben bu işten..aslında beni maça götürecek bir de manyak amcam var ama o beni 55.000 kişilik stadda bırakır,çeker futbolcularla yemeğe gider dımdızlak kalırım orada..


ispanyolca öğrenmek istiyorum,acilen.. bir ara ricky martin bişeyler öğretmek için uğraşmıştı ama işte.. ben Un, dos, tres, un pasito pa’lante Maria seviyesinde kaldım.. sanırım Maria'ya ya ispanyolca öğretmek için yapmıştı ricky martin bu şarkıyı :P hemen öğrenemeyeceğim için öncelikle önemli bir kaç kelime öğrenmek istiyorum..öyle hava atabilmek,millete laf sokabilmek için.. bak şimdi "çok tatlısın" dedim diyip,küfür edebileyim mesela..şarkıları uydurabilecek kadar öğreneyim,netten bir kaç arkadaş edineyim,meksika yemeklerinin isimlerini ispanyolca söyleyebileyim.. yine bütün bunlar hava atmak için kullanayım istiyorum..


vee kahve içmek istiyorum..yavrucum git iç ya da evde yap iç,ne koca totolusun üşeniyor musun? diyenlere cevabım hazır.. kışın içmek istiyorum.. kışın sokakta soğuktan koşturup,bir cafeye sığınır gibi yapıp,kahve içmek ve en dedikoducu arkadaşımla sohbet etmek istiyorum.. avucumda tutup parmaklarımın yanmasını hissetmek avuçiçi daha duyarsız olduğu için oraya yerleştirip,karşımdakini dinler gibi yapıp,aslında çaktırmadan kahveyi koklamak istiyorum.. her bir zerresini soğumadan bitirmek,beni az kaldı ülser yapmak üzere olan bu yasak içeceği doyasıya içmek istiyorum..

Me gustaría ..


Ana Haber'de Kıytırık Haber..

5 Eylül 2008

ne kadar boş beleş bir medyamız var yahu.. dün,usta televizyoncu,müthiş insan,dezenfektan süpermeni uğur dündar'ı izliyordum ana haberde.. birden canlı bağlantı yapacağız dediler.. herhalde fındık üreticilerini şoka sokan fındık taban fiyatından ya da ergenakon olayında yeni bir bulgudan ya da gencecik bedenini bizler için feda eden yeni şehitlerimizden :( falan bahsedecek dedim.. ama yok gündem bomboş ya sanki,tamamen beni şaşırtan bir haberle karşılaştım.. iftara kalmış üç-beş dakika mutfakta sofranın başında sortiler atıyorum.. genel olarak anlama güçlüğü çektiğim dakikalar..


ve uğur dündar,döpiyesli kızımıza ulaştı..tamam dedim bu kadar döpiyes varsa kesin enerji bakanı açıklama yapıyor niyeyse en çok açıklama yapan bakan o ya da istifa eden şu ceplerini doldurmuş elemanla konuşacaklar.. diye düşündüm..hiçbiri değilmiş..

hanım kızımız istanbul'dan bir ermeni lokantasından bağlanıyor..mevzu cumhurbaşkanı'nın ermenistan ziyareti ama artık nasıl bağlantı kurdularsa gül,ermenistana gittiğinde menüde ne olacak onu konu yapmışlar..Allah'ım ne kadar orjinal.. tam komedi..

şef garson sayıyor yemekleri işte bıdı bıdı cumhurbaşkanı oraya gittiğinde bunları yiyebilir falan.. kız durmuyor ama belli ki yetmiyor bu aksiyon ve diyor ki:


peki biliyorsunuz cumhurbaşkanımız kayserili oraya gittiğinde menüde mantıyla karşılabilir mi?

işte can alıcı soru bu.. o an da kızın yüzüne bakıyorum.. "mıçarım böyle muhabirliğe bu yüzden mi okudum ben 4 yıl,lanet olsun ne yicekse yesin adam, ne işim var benim bu lokantada,tek hayalim bir kadın programı sunmaktı,ermeni lokantasına az kaldı garson olucaz" yüz ifadesinde..

ama sordu bir kere soruyu.. şef garson cevap veriyor:

evet,karşılaşabilir,hatta pastırmada görebilir(burada bütün türk halkı şokta tabi,cumhurbaşkanı pastırma ile karşılaşacak) menüde ama onların ki daha tatsız bi de şeyyy belki dana eti değildir,bilmem yer mi???

cevap alınıyor,sahte gülümsemesiyle tekrar uğur dündar'a bağlanıyoruz ve ana haber bu son ve en orjinal haberle son buluyor.. yaptığı her işin mükemmel olmasını isteyenler iyi bilir.. berbat bir iş 568226 metreden kendini gösterir.. şimdi bu haberin yapılmasını isteyen sivri,acaba yaptığı bu berbat işin farkında mı yoksa bu salaklar cumhurbaşkanının ne yiyeceğini,yediklerini nasıl çıkaracağını vs merak eder bu haberi yaptım da iyi oldu halk aydınlandı,zaten araştırmacı televizyonculuk da bunu gerektirir diye mi düşünüyor acaba?


zahid akman'a canlı bağlanmak istiyorum kendisiyle bu akşam ki menümüzü paylaşacağım :P

Çakıl Mıyım Neyim Ben?

garip bişey oldum.. yabani diyebiliriz mesela.. kapı çalıyor odama kaçıyorum,telefon çalıyor duymazdan geliyorum..arkadaşım görüşelim diyor..bıdı bıdı,işte oruçluyum,yorgunum,başım ağrıyor falan ayaküstünde bin takla atıyorum..

bugün telefonum gözümün içine baka baka çaldı,açmadım.. sebep de tanımadığım bir numaranın araması,be kafası az çalışan insan, iş bulucam diye fellik fellik heryere cv-telefon bıraktığın bir yerden arıyorlardır değil mi? yok,açmadım..

hiç dinlemediğim sanatçıların hiç dinlemediğim şarkılarını buldum.. içime içime kaçıyorum dinledikçe ama inatla onları dinliyorum sabahtan beri.. sabahtan beri dediğimiz saate öğlen.. sahurla iftarı birleştirdim ben ..uyku israfı yapmıyorum.. bölünmesin diye sahurdan sonra yatıyorum..işte bir bahane ile genelde de fizyolojik ihtiyaçlar öğle vakti kalkıyorum..zombi gibi oldum 4 gündür!

odamdan çıkma hassasiyetini gösterdiğim bir anda koridorda babamla karşılaştım :P karşılaştım ne ya :P evimiz 1542 metrekare olduğu için,halihazırda pazarda,yolda,sinemada olduğu gibi bir karşılaşma ile biraraya gelebiliyoruz :D

babam durdu durdu bana baktı ve patlattı bombayı :

"ya bir çizgi film karakteri vardı ama kimdi o? işte ona benziyorsun bugün sen" diye tutturdu!


hasbinallah... insanın babası ,biricik kızını niye çizgi film karakterine benzetir ya! çatlıcam ama kim bu şanslı karakter diye.. sonunda öğrendim çakmaktaş ailesinden "çakıl" çakıla benziyormuşum ben, nerem benziyor,niye benziyorum bilmiyorum.. saç rengim falan benzese hadi bir nebze diyeceğim ama tek bir sefer bile çizgi film izlerken görmediğim babam beni çakıla benzetiyor..


saçlarımı öyle toplamıştım,tek sebep bu olabilir.. ya da yabaniyim ya ordan dem vuruyordur belki.. ya da ne bileyim kafa yapmak istemiştir,pek de aramız yok bu aralar..asgari düzeyde iletişim halindeyiz.. herhalükarda "çakıl"ım ben,bambamını kaybetmiş,bambamını buldu mu kafasını çakıl taşıyla kıracak bir "çakıl"ım..

iltifat almış gibi hissediyorum kendimi,buna ihtiyacım varmış.. çakıl olmaya,kendimi bununla oyalamaya ihtiyacım varmış..çakıl olmayı,küçük bir kız olmayı zaman zaman ister her kız.. küçük kızları herkes sever kimse incitmez,her zaman kocaman gözlerle bakarlar hayata ve hiç sıkılmazlar ve sıkmazlar kimseyi..hem sıkılıyorum hem sıkıyorum galiba,başlarım lan hepinize diyebilmeyi istiyorum.. aptallık seviyesinde umursamaz olmak istiyorum..arkasını ötesini berisini düşünmeden davranabilmek istiyorum..


büyümek isterken ne çok hata yaptığımı düşünüyorum son zamanlarda.. 14 yaşımda
10 yıl sonra bugünü böyle planlamamıştım.. daha mutlu daha keyifli daha özgür olacaktım..
herşeye sırtımı dönüp çekip gitsem bile hiçbirşey kaybetmeyecek kadar özgür..

Zuzaylılar :D

4 Eylül 2008

belki daha önce defalarca gördünüz ya da ilk kez görüyorsunuz , bilemiyorum.. ama bu dördünü ne zaman görsem gülerim.. kafamdaki uzaylı portresi böyle bişey.. hele müslüman uzaylı karikatürünü cem yılmaz arog'da konu olarak kullanmalı bence.. imama mı güleyim,papaza mı üzüleyim,uzaylının takkesine mi sakalına mı güleyim bilemedim..

uzaylıları tanımadan seviyorum.. feci halde de tanışasım var.. gelseler gezdirsem,dünyayı anlatsam.. yemek yesek,herşeye şaşırsalar.. beni de götürseler oraları gezsem gelsem,dünyaya uzaktan baksam.. acı bir gülümseme ile "batsın bu dünya " desem.. teknolojik birkaç şey araklayıp gelsem ordan :P dünyada havam olsa.. uzaylı kanka yapsam..

zaten eğer birgün geleceklerse bence o yer türkiye olmalı..çünkü dünyanın neresine gitseler hep eksik kalacak bildikleri şeyler.. buradaki hareket,insan profili nerede var ki ? araştırılması gereken bir dünyalı varsa o türktür!


salya sümük çok ağlayınca ,hayattan bezince bazen ya da artık isyan edince değiştiremeyeceğim gerçeklere "uzaylılar beni kaçırsın Allah'ım" diye dua ederim.. birgün tutar belki..

Yine Yapraklar Bir Bir Dökülecek..

3 Eylül 2008
yaprak dökümü başlıyormuş.. reklamlarını görüyordum ama böyle hemen ilk hafta başlayacağını düşünmemiştim..süründürürler eylül sonuna kadar gibime geliyorudu.. yeni sezon açıldı dizi hakkında yazmasam şu an da blog yazan herkese ihanet edecekmişim gibi hissettim kendimi..son yıllarda izlediği dizilerden kolaj yapmış herkes.. ama benim o kadar dizi birikimim yok,ben takip mekanizmasından feci daralıyorum..bu sebeple cidden çok sevmem lazım bir diziyi takip edebilmek için..
artık nasıl da bir tesadüf olduysa izlediğim iki dizi,yani sezon boyunca takip ettiğim iki dizi aynı gün aynı saatte.. geçen sezon öyleydi..duygu karmaşası yaşıyordum..avrupa yakası'nı izleyip burhanla komaya giriyordum,reklam bitince yaprak dökümüne dönüp cevriye hanıma ahh benim kaynanam olacaktın ki görecektin,diye söyleniyordum..

yaprak dökümünü neden izlediğimi aslında tam da bilmiyorum,hikaye pek samimi gelmiyor..yani onca aksiliğin tek bir aileye denk gelmesi pek akılcı değil.. ve bütün o aksiliklere rağmen birlikte olabilmeleri,hepsini kanıksayabilmeleri.. kızlardan biri hamile kalıyor ve evlenmek zorunda kalıyor,kocasının kardeşiyle kaçmasının ardından depresyona giriyor hatta azıcık kafayı sıyırıyor..kardeşi ablasının kocasını elinden alıyor,kaçıyor,az kaldı kötü yola düşmek üzereyken kurtarılıyor..büyük abla ailesinin haberi olmadan evleniyor.,psikopat kayınvalide ile cebelleşiyor...evin tek erkek çocuğu,kocasına ihanet eden bir kadının ihanetinde başrol oynuyor,sonra o kadınla evleniyor..aynı kadının para hırsı yüzünden bankayı dolandırıyor,mapuslara düşüyor..ailesine de büyük bir meblağ borç miras bırakıyor.. höh yani!






gerçi bir süre sonra farkettim ki ferhunde'yi izliyorum ben..diziyi onun üstünden değerlendiriyorum..kadının yaptığı hiçbir kötülüğe kızamadım ya.. bende sınırsız kredisi var.. neler yapmadı ya rabbim.. hertürlü fingirdeklik,aktivite var kadında fakat bence halen klass..

güçlü olmasını seviyorum,her daim dik durabilmesini.. insan hata yaparken eğilir bükülür o eğilmiyor..kötülüğü hazmettiğinden değil,kötülük yapmadığını düşündüğünden.. ve gerçekten temiz olana bulaşmıyor.. etrafta bir sürü pislik vardır mesela ve siz çıkar daha pislik bişey yaparsınız .. kötü siz olursunuz,öncekilerin hepsini unutturmuşsunuzdur..
ferhunde'ye yakınım,çünkü herkesin masum olmadığını görebiliyorum.. en azından kötü.. çizgisi belli kötü,her tarafı ayrı oynamıyor diğer karakter gibi.. sürekli hata yapıp sürekli af dilemiyor..ne yaptığının ne yapmadığının farkında..

bir sözü vardı mesela Ali Rıza efendiye.. "sizin hiç bi kabahtiniz yok çocuklarınıza bir bakın hepsi ayrı ayrı hatalar yaptı" dedi adam tabi yine kalp krizi moduna girdi ama haklıydı.. ortada bir kötü var diye tüm hatalarımızı onunla aklayamayız ki??

necla'yı kıskanıyorum galiba mesela..hayatının hatasını yapıp hala zirvedeki kızı oynayabiliyor..ben otelde basılma hadisesini bile 25 yıl unutamazdım..kadın bi de onun üstüne gitti,ablasının kocasına kaçıp,terkettiği nişanlısını tekrar kendine aşık etti.. yeni bölümde de evlilik teklif ediyor.. ama var böyle adamlar,kız hata yapar,adam affederek büyür kız da attığı kazıkla adamı kendine daha çok bağlar..

leyla ayrı bir saftirik.. aman bir asabiyet bir havalar falan..yavrucum sen gittin oğuz'u kardeşceğizinin elinden aldın,hatta bi de hamile kaldın.sonra da evlenmek zorunda kaldın,paraları,mantoları kardeşinin suratı fırlattın..şimdi depresyon kaynaklı burnum havada triplerinde..hadi diyelim suçsuzdun,şimdi de gittin 15 milyonluk şehirde evli adamı buldun ya..

fikret benim bir arkadaşıma benziyor..sabırlı,inatçı herşeyi pozitif görür o da.. baştan o da öyle sıkıntılar yaşadı sonra mutlu oldu.. her dizide bir bayan mükemmel vardı,bu dizinin ki fikret.. bir de hamile kalsa tam süper olacak :)

şevket de türk toplumu için bence harika bir örnek..baba kontrolünde büyümüş..kendi başına bir cacık olamayan onca erkeğe örnek olsun.. babam da babam .. adamın karakteri yok ya,tek başına hiçbirşey.. aha da yedi parayı kumarda gitti yine ağlamalar falan,affet babam.. oğlunu böyle yetiştiren babalara örnek..

bi de şu komşu kızı ,böğ yani adı neydi ya haa sedef.. şevkete aşık..böylesi insanı aşktan nefret ettirir ya.. tamamen kör topal aşık,ne tutku var ne hırs.. adamın karısını bile kıskanmıyor ya,makul bakıyor falan,hep kontrollü..gerçek aşkta böyle bişey olabilir mi,kudurur insan.. gerçek değil işte 12 yaşındaki o gereksiz aşk hikayelerinden biri..

bu sene son sezonmuş zaten.. muhtemelen acılar dinecek,ferhundeyi asarlar zannımca :P herkes mutlu olur.. bic bic yaşarlar ..:D

---eSPeJiSmO---

2 Eylül 2008
herkes adıyla yaşarmış.. nasıl bir giriş yaptım ya, adınla yaşayacaksın tabi de.. işte adın yönetirmiş seni.. araştırmışlar.. belirli meslek gruplarını belirli isimler talep ediyormuş,isim, soy isim anlamları kişilerin meslek seçimlerinde etkiliymiş..kafanıza şimdi kendi isminiz ve işiniz olmak üzere,bağlantılar kuruyorsunuz ve saçma geliyor belki ama..genel olarak araştırıldığında böyleymiş..

bu sebeple çocuklara isim konulurken dikkat edilmesi taraftarıyım.. gerçi kadınlar için isim bulma mevzusu pek mesele değildir.. ortalama bir türk kadını çocuğuma hangi ismi koyacağım diye yaklaşık 20 yıldır düşünmektedir.. niyeyse küçük bir kızken bile en büyük derdimiz çocuğumuz olunca koyacağımız isimdir.. belki de o dönem herkesin ismini beğenmemesinden kaynaklanan bir durumdur...

çocuk,annesine sorar:
"anne benim ismim niye meliha"
"baban koydu ,eski aşkıymıymış ne" :P
"ama anneee ben ismimm melissa olsun istiyorum,ühüüüü.."


böyle isimler havalıdır..hemen sayayım size de kaynak olsun :D

melis,melissa,derin,ceyla,ares,ceylin,su,ada,boğaç,ela,alara,aleyna,doruk,naz,ilayda vs...böyle devam eder.. havalı olması için ya isim uzun anlamı belirsiz olacak ya da en fazla üç harfli anlamı sıradan olacak..


bizde çocuğu yaptık ya isim muhabbetine girdik,ya zaten her çiftin böyle bir muhabbeti vardır..doğması için resmi,hukuki,ahlaki şartlar oluşmamış,henüz doğmamış,doğacağı bile meçhullerde olan bebeler isim bulunur.. bundan mutlu olunur,bunun üstüne kavga edilir hatta azıcık salaksa çiftimiz ayrılık bile yaşanabilir.. biz de seviyoruz bu isim konusunu.. bir gün dedi ki erkek isimlerinde ben han'lı isimleri seviyorum..olabilir dedim güzel bişey bulunabilir.. bana bir isim önerdi,hadi söyleyeyim moğol devletinin lideri.. bende saf saf nerden aklına geldi yahu falan diyorum..anam beş dakika sonra düştü jeton han'ı çıkarttın mı babasının adı kalıyor geriye.. benim zeka fışkıran zat_ı muhterem ben saftiriğim ya,han ekliyor babasının adına ve bana yutturuyor:P


birisiyle tanıştığımda,eğer ismi ile kişiliği arasında benzerlik kuramıyorsam,o kişinin ismini unuttuğumu farkettim :P çok ilginç,defalarca sınadım,unutuyorum..kişi ismini yansıtmalı.. kafamda binlerce isim ve her isme göre de profil var.. o profile uymadı mı bazen lakap bile takıyorum zihnimde o kişiyi unutmamak için..

ama şu var dönem dönem bazı isimlere yüklenilir.. mesela gözde,gizem,tuğçe,merve dönemi vardı.. geçti o furya Allah'ım herkesin adı merveydi ya,kabus gibi... erkeklerde de emre,berk,can,mehmetcan,ahmetcan,furkancan bir de han'lı dönem vardı,bu dönemde geçti.. böyle dönemleri katmıyorum genellemelerime ama bunun dışında.. isimler kişiyi tanımadan hakkında fikir sahibi olmama yeter,en azından ilk etapta..

benim adım da bir garip..ne bileyim çok denk gelmem..yaşlı olup da adıma sahip olan biriyle tanışmadım henüz..eski filmlerde sahne adı olarak falan kullanılıyor galiba..birkaç filmde duymuştum da bozulmuştum..alevler,okşanlar kadar olmasa da benim adım da sahnelere yakışır bir isimmiş .. sahne dediysek işte o zamanın gazino kültürüne hitap eden sahne..google'da arattım enteresandır bir sürü doktor var.. sonra işte birkaç türk sanat müziği sanatçısı,trt kadrosundan birkaç kişi,ötesi beriside net aleminin sapıksal kadroları..

konu başlığı tamamen ispanyolca sevdamla alakalı.. pek manidar değil yani.. etkileyici olsundan ziyade kelime haznenize yeni bir kelime eklemeyi düstur edindim.. zahmet olmazsa iki karıştırında orayı burayı öğreniverin ne demekmiş??

Ateş Seni Çağırıyooooo :D

1 Eylül 2008



off deli gibi güldüm ya,öyle böyle değil ama çok güldüm..
Ramazan ayı için gayet usturuplu güzel bi yazı yazmış ,mahya arayışına girmişken buldum bunu ve bayıldım,yazıdan vazgeçtim.. duygularımı bu düzenlenmiş fotoğraftan daha güzel ifade edemem galiba..

şimdi mecbur muyuz oruç tutmaya,burası laaaaaiikk bir ülke diye başlayan bütün vıdıvıdıları bir kenara bırakıp olaya bakalım, cidden komik.. :P


kim akıl etmişse helal olsun,tebrik ediyorum..
imama 40bin saat vaaz verdirilse bu kadar etkili olamaz,ben azıcık muzip iktidar partisi belediyesi olsam el ilanı yapar etrafa dağıtırım bunu..ramazan ayı için ikaz,ben ikaz ettim,görevimi yaptım derim..




ayy yine güldüm ya..%100 gerçekçi bir bakış açısı,işin özü budur..
inanana yani,inanmaya tın tabii,"hangi ateş güzelim,kimin ateşi bu" falan gibi gelebilir de..
ama ben inanıyorum diyen adama on numara hatırlatma malzemesi..
tutmuyormusun oruç,hadeeeee :D yolculuk arzın merkezine :D



ben ramazanı çok severim,öyle böyle değil ama.. herkeslerden çok severim.. ramazan dedin mi böyle gülümseme oluşur yüzümde,güzel anılar gelir aklıma.. ve belki de yaşanacak nice güzel anılar,hayaller.. ve derinlerde yaşarım ramazanı taa kalbimde yaşarım..

Hayırlı Ramazanlar Efendim,ben derim ki dikkatli olalım,ateş bizi çağırmasın:P


not: yazının içindeki şifreyi bulup avea 6812 'Ye gönderen ilk 3 kişiye ramazan pidesi hediye :P

Related Posts with Thumbnails